TURGUTLU’NUN KULE EVLERİ
Mustafa ALTINBAŞ
İnsanoğlu tarih öncesi çağlardan itibaren kendisine bir yaşam alanları oluşturmuş; bireysellikten gruplaşmaya, gruplaşmadan kolonileşmeye doğru evrilmiştir. Bahsi geçen bu kolonileşmenin ardından çeşitli mimarî unsurlar ortaya çıkmış ve gelişim göstermiştir. Toplulukların gerçekleştirdiği bu ilkel yaşam alanları medeniyetin gelişimi ile birlikte modernleşmeye ve faaliyet açısından da değişkenlik göstermeye başlamıştır.
Bilindiği üzere dünya üzerindeki ilk yerleşim Çatalhöyük olarak bilinen komplekstir. Bu iç içe geçmiş sivil mimarî ürünlerinin ana amacı dışarıya karşı bir savunma oluşturmaktadır. Bundan dolayı yapıların kapısı bulunmaz; üst örtüsünde bulunan giriş açıklıklarından yapıya ulaşım sağlanır. Bu yapılar tek katlı kare planlı ve basit yaşam alanları olmakla birlikte yapılarda pencere açıklıkları bulunmazken iç alanın aydınlatılması amacıyla küçük aydınlıklar bırakılmaktadır. Bu sayede doğaya ve dışarıya karşı savunma sağlanmış olur.
Tarımın ortaya çıkması ve insanların üretim hayatına atılmasının ardından kentler ortaya çıkmıştır. Bu kentler ile birlikte mimarlık ürünleri de gelişim göstererek gerek dinî yapılarda gerekse sivil yapılarda kendisini göstermiştir. Mimarlık ürünleri arasında dinî mimarî sivil mimarîye göre farklı bir nitelik ve nicelikte ele alınmaktadır. Örneğin bir konut olarak inşa edilen küme evler niteliksiz ve küçük çapta ele alınırken; arketip dinî mimarî örneği olan Ziggurat’lar, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesini temsil ettiği için ihtişamlı ve görkemli yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sivil mimarî olarak adlandırdığımız ve belli ihtiyaçlar doğrultusunda ortaya çıkıp zamanla kompleksleşen yapı türleri bir gelişim sürecine tâbidir ve mikro ölçekten makro ölçeğe doğru yol almıştır. Bu konutların mimarî özellikleri, yapı malzemeleri ve kullanılan teknikler döneme ve bölgeye göre değişim göstermektedir. Dinî yapılara göre daha küçük çaplarda ve mütevazı bir yapıya sahip bu yapı türleri bir alaşımla ortaya çıkmakta; bölgesel, kendine has özellikleri ile dikkat çekmektedir. İlk dönemlerde sivil mimarîde kullanılan yapı malzemeleri ekseriyetle basit alaşımlı olmakla birlikte jeolojik çevreden yararlanılarak ortaya çıkarılan ürünlerdir. Örneğin aşağı Mezopotamya’da mimarî ürünlerde taş malzeme kullanımı yalnızca yapıların temel seviyesinde kullanılmakta iken yukarı Mezopotamya’da yapıların genel aksamında da görülmektedir. Bu durum, bölgede taş malzemenin sınırlı olmasından kaynaklıdır ve bu durum eserlerde balçıktan oluşan kerpiç kullanımını öne çıkarmıştır. Malzeme dışında görülen diğer bir fark ise fonksiyonel olarak karşımıza çıkar. Tarım hayatının başlamasının ardından önceden sadece bir yaşam alanı olarak inşa edilen konutlara bir öğe daha eklenerek oda sayısı artırılmış ve ambar mekânı oluşturulmuştur. Günümüzde antik yerleşkelerde gördüğümüz sivil mimarî örnekleri daha çok belli bir yükselti üzerine kurulmakta ve doğal bir kat oluşumu ortaya çıkarmaktadır. Yapılarda kerpiç malzeme kullanımı sıklıktadır ancak bölge bölge değişim göstermekte ve taş-tuğla malzeme kullanımı da görülmektedir. Bu evler ekseriyetle küme halinde olmakta ve sentagmatik yani kendine has bir yapıya taşımaktadır.
Yukarıda ayrıntılı olarak ele aldığımız sivil mimarî örneklerinin arasında atipik yani genele uymayan bir yere sahip ‘kule evler’ yazımızın ana meşgalesini teşkil etmektedir. Kule evler, köken olarak Akdeniz havzasına özgü bir yapı türü olduğu gibi ilk örneklerinin Suriye/Filistin coğrafyasında ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Araştırmacılar bu tip mimarînin doğu kökenli olduğunu ve doğudan grekoromen coğrafyasına yayıldığını kabul etmektedir.[1]
Bazı araştırmacılar bu tip yapı türlerini Türk evi olarak adlandırmaktadır. Ancak Anadolu’da yer alan tipik örneklere bakıldığında bu görüşün kanıtlanmasının mümkün olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü Türk evi olarak adlandırılan yapı türü, geleneksel olarak avlulu bir şemaya; hanaylı ve yer yer eyvanlı plan tipine sahiptir. Kule ev olarak adlandırdığımız yapı türü ise kare planlı, musandıralı çift veya üç katlı inşa edilen eserlerdir. Adından da anlaşılacağı üzere fizikî morfolojisi, savunma yapılarının temel taşı olan mazgallı ve den denli kapı kuleleri örnek alınmıştır. Öyle ki bu özellikleri Batı Anadolu özelinde devam ettirmiş örnekler görülebilmektedir. Ancak kule ev olarak adlandırılan yapıların bölgesel bazda da değişim gösterdiği çok açıktır. Çünkü kıyı şeridinde yer alan mimarî özellikler ile iç kesimde inşa edilen konutların özellikleri, bir nebze de olsa farklılık göstererek kıyı şeridinde esas düzen kale görevi görmesi üzerine kuruludur. Örneğin Foça’da bulunan kule evlerinin ekserisi bir evden çok savunma kulesini andırmaktadır. Burada devreye giren farklılığın ana sebebi ise kıyı şeridinde yer alan yerleşimlerin tehdit oranının yüksek olması; kırsal kesimde tehdit unsurunun daha düşük olması nedeniyle iki bölge arasında pencere dizilimleri, mazgal unsuru, örtü sistemi gibi farklılıklar göze çarpar.
M.Ö. IV. yüzyılın ardından kullanılmaya başlanan[2] bu sivil mimarî örnekleri her ne kadar ‘kule ev’ olarak adlandırılsa da bu yapı türleri hakkında ilk bilgiyi bir İncil yazarı olan Markus vermektedir. Markus ‘Mesel’ (atasözü) adlı el yazma eserinde kule evlerden bahsetmekte ve bu yapı türlerinin aslında bir ‘yüksek katlı bağ evi’ olduğunu aktarmaktadır.[3] Nitekim Turgutlu’nun kırsalında yer alan kule evlerde bu kategoriye girmektedir.
Kule tipi evlerin bölgede yer alan son örneklerinden birisi üzerinden bu yapıların özelliklerinden bahsedeceğiz. Turgutlu’daki vernaküler bir yapıya sahip bu konut türünün örneklerine bakıldığında hepsinin çift kat diziliminden oluştuğunu görmekteyiz. Yapıların çoğunluğunda zemin katta herhangi bir pencere bulunmazken, nadiren olmak kaydıyla, bazılarında zemin katta da pencereye rastlanabilmektedir. Nitekim görselde vereceğimiz örnek de pencereli yapı grubu arasında yer alır. Fakat bu pencere açıklıklarının sonradan yapılmış olması da ihtimal dâhilindedir. Evlerin birinci kat kompleksinde sade bir oda bulunmaktadır ve duvarlarda yer yer kap kaçak konması veya iç aydınlatma için nişler göze çarpmaktadır. Görselde yer alan yapımızda ise güney köşede 82x55 ölçülerinde bir seki mevcuttur. Bu alan kuvvetle muhtemel gusülhane olarak işlevlendirilmiştir. Yapı büyük oranda tahrip olduğundan gusülhane de işlevselliğini kaybetmiştir. Yapıların ikinci katını oluşturan zemin malzemesi ahşaptır ve ikinci kat komplekse açılır bir merdiven sayesinde ulaşılır. Örnek olarak ele alınan yapıdaki merdiven katlanıp üst kata toplanabilen bir forma sahiptir. Bu merdiven hali hazırda kullanılan yapılarda sabit hale gelmiş olsa da incelediğimiz bağ evi bize tipik kule evlerinin formunda olduğunu göstermektedir. Hatta bu katlanır merdiven kompleksi etkileşimler aracılığıyla köylere de yayılım göstermiştir. Bu tipin örneğine de Turgutlu’ya bağlı Sinirli köyündeki bir yapıda rastlanmaktadır.
Yapıların ikinci katında ikişer adet mazgallı pencere bulunmaktadır. Kırsal kesimde olan grupta ikinci kat düzeninde musandıra denilen yüklükler mevcuttur. Turgutlu’da yer alan bağ evlerinin büyük çoğunluğu düz betonarme bir örtü sistemine sahiptir. Ancak görselde vereceğimiz örnek, Foça’daki örneklerinde olduğu gibi kırma çatılı gruba benzemektedir. Çatılı örneğimizde aralığa ulaşmayı sağlayan bir ahşap merdiven bulunmaktadır. Bunlardan ziyade ikinci kat düzende kare şeklinde küçük açıklıklar bulunmakta; bu da savunma amacı ile kullanılmaktadır.
Turgutlu’da yer alan kule evlerimizde malzeme kullanımı Foça, Bodrum, Manisa gibi civar yerleşimde bulunan örneklerle aynıdır. Hımış malzeme olarak adlandırılan altta taş/kesme taş, üstte ise tuğla ile inşa edilen yapıların yanı sıra diğerlerinden farklı olarak Turgutlu’da, bütünüyle tuğla kullanımı da mevcuttur. Bunun ana sebebi ise yörede pişmiş toprağa kolay ulaşılabilmesidir.
Yukarıda Turgutlu’da yer alan kule/bağ evlerinin genel özelliklerinden bahsedilmiştir. Bu yapıların günümüze ulaşan son örnekleri, hâlihazırda kullanılan yapılardır. Görselini vermiş olduğumuz, Derbent Ovası’nda yer alan ve İsmail Şimşek’e ait örnek, kırma çatılı, tuğla örme bir yapıya sahiptir. Yapıya sonradan eklenen bölmeler bulunmaktadır. Örneğin yapının batısında zemin kata bitişik biçimde mutfak/ocak eklenmiştir. Bu bölümün sonradan yapıldığı çok açık olmakla birlikte malzeme kullanımları da birbiri ile örtüşmemektedir. Ana yapımızın ilk katında, kuzey doğuda, 70x100 boyutlarında aksi durumlarda giriş çıkışı sağlayacak bir açıklık bulunmaktadır. Bu açıklık, kule evlerin ilk örneklerinde herhangi bir baskın esnasında yapıdan kaçabilmek amacı ile binaya eklenmiştir. Civar bölgelerde yapılan kule evlerde de benzer öğelere rastlanabilmektedir. Bahsi geçen bu açıklığın yakınlarında bir su kuyusunun görüldüğü örnekler var olsa da İsmail Şimşek’e ait bağ evinde su kuyusuna rastlanmamaktadır. Yapının etrafını çepeçevre dolaşan söve ilk bakışta dikkat çekmektedir. Mutfak kısmında bir ocak yer almakta; ocağın iki yanında ise birer banko ve bankonun içinde ise birer niş bulunmaktadır. Günümüzde yapıya bakıldığında sıvaların dökülmüş olmasından dolayı kullanılan malzemenin niteliği açıkça görülse de eserin geçmişte sıvalı olduğu dikkat çekmektedir.
Turgutlu’da yer alan kule evler anakronik yani günümüz çağına uygun olmayan bir yapı türü olduğundan dolayı günümüzde artık bu tip yapılar inşa edilmemektedir. Kule evlerin ortaya çıkmasında çeşitli sorunlar da bulunmaktadır. Örneğin Osmanlı döneminde bu evlerin yapımı serbest bırakılmamakla beraber kıyı şeridi haricinde Türklere izin verilmemiştir. Bu tip evler bir savunma yapısı hüviyeti taşıdığından dolayı herhangi bir isyan esnasında devlet kanadında büyük sıkıntılar çıkarabilmektedir.[4] Nitekim yapıların bu özelliği son yüz yıla kadar işlevselliğini devam ettirmiştir. İlk olarak Peloponez savaşının ardından sığınma mekânı olarak çıkan bu bağ evleri[5], 1922 yılı eylül ayının ilk günlerinde Yunan vahşeti esnasında halkı büyük oranda korumayı başarmıştır.[6] Günümüze ulaşmasa bile Turgutlu’da hâlâ birçok kişinin hatıralarını süsleyen bu yapıların bir örneği de “İbro’nun Kulesi” olarak anılan evdir.
[1] Edhem, E., Aksel, T. Vd. (2012), Bir Allame-i Cihan Stefanos Yerasimos, Cilt I., Kitap Yayınevi, s. 28, İstanbul.
[2] İlker Gümüş, “Aydın’da Cihanzâde İbrahim Ağa Kulesi”, Anasay, Sayı: 13, 2020, s. 170.
[3] Eldem, E., Aksel, T. a.g.e., s.30.
[4]Eldem, E., Aksel, T. a.g.e., s.55.
[5] Karabağ-Aydeniz, N., Ballice, G. (2018), “Kuzey Ege’de Kule Ev Mimarisi: Kozbeyli (Foça) Üzerinden Bir Değerlendirme”, Yerel Ölçekte Geleneksel Mimarinin Korunması, s.64.
[6] Yunan ordusu, Türk ordusunun önünden geri çekilirken bölgedeki hemen tüm yerleşim yerlerini yakarak yok etmiş; binlerce sivili de şehit etmiştir. Yunan zulmünden kaçabilenlerin en azından bir kısmının ovadaki kule evlerine sığındıklarına dair somut örnek için bakınız: Falih Rıfkı Atay-Halide Edip Adıvar-Yakup Kadri Karaosmanoğlu-Mehmet Asım Us, İzmir’den Bursa’ya Yunan Mezalimi, İstanbul 2022, s. 53.