YOK OLAN İBADETHANELERİMİZDEN:
CAMİ-İ CEDİT VE KOLTUK CAMİİ
Mehmet Gökyayla
CAMİ-İ CEDİT VE KOLTUK CAMİİ
Mehmet Gökyayla
Turgutlu Kent Müzesi’nin batısından geçen Keklik Sokak’tan kuzeye doğru ilerleyince Namık Kemal İlkokulu’nun arkasında yol ikiye ayrılmakta ve böylelikle beş yolun buluştuğu küçük bir meydan oluşmaktadır. Turgutlu’nun 1923-24 yıllarında hazırlanan imar haritasında –imar planı değil- ışınsal üslup tercih edilmiştir yani burada olduğu gibi sokak ve caddeler kimi yerlerde beş yol ağızlarında kesişerek küçük meydanlar oluştururlar ve böylelikle sokak aralarında şehrin nefes alabileceği boşluklar ortaya çıkar. Fakat Keklik, Çanakkale ve Meriç Sokakların kesiştiği bu meydan, sanki daha farklıdır diğerlerine göre. Burada hem Keklik ve Meriç Sokakların ayrıldığı noktada hem de Çanakkale ile Meriç Sokakların kesiştiği kısımda parselasyon iki üçgen oluşturmaktadır. Oysa Turgutlu’daki diğer tüm bu tür meydanlarda tek bir üçgene yönelik uygulamalar söz konusudur. İlk bakışta anlamsız gibi görünen bu uygulama, elbette nedensiz değildir. Döneminde ‘harita’ olarak adlandırılan yukarıda sözünü ettiğimiz planlama yapılırken çok mantıklı bir gerekçeyle buradaki parseller şekillendirilmiştir.
Daha önce de birçok yazıda ifade ettiğim gibi, Yunan yangınında yalnızca evler, dükkânlar değildir küle dönen. Onların yanında devlet daireleri, okullar ve ibadethanelerin de büyük kısmı ya tamamen yıkılmış ya da tamiri mümkün olmayacak derecede zarar görmüştür. Cami yıkıntıya dönüşse veya yalnızca minaresi ayakta kalmış olsa bile yeni harita hazırlanırken bu yapıların muhafaza edilmesi amaçlanmıştır. Taslı, Limoncu, Dereköy gibi camilerin minareleri dışında neredeyse hiçbir parçaları ayakta kalmamıştır. Bu ibadethaneler, 1930’lu yıllarda hayırsever Turgutluluların bağışları ve devletin desteğiyle yeniden inşa edilmişlerdir. İstikamet planı da denebilecek harita hazırlanırken yeniden inşa edilecekleri umuduyla arsaları, parselleri olduğu gibi muhafaza edilen bazı mescit ve camiler ise bir daha asla ayağa kaldırılamamıştır. Bunların arasında ilk akla gelenler Beşir Ağa (Paşa) Camii, Koltuk Camii, Yeni Cami (Cami-i Cedit) ve Dibek Camii gibi ibadethanelerdir. Cami olarak adlandırılan bu ibadethanelerin yanında pek çok mescidin yeri bile yok olmuş; adları da zamanla unutulup gitmiştir.
Günümüzde Turgutlu’da Türk-İslam mimarisine örnek olarak gösterilebilecek fazla yapı yoksa bunun en büyük nedeni, maalesef bu yangın olmuştur. Örneğin Cami-i Cedit de denilen Yeni Cami, olasılıkla 16. yüzyıl yapısıydı. Oysa günümüzde bu şehirde geçmişi o döneme kadar ulaşan herhangi bir yapı mevcut değildir. Yangından sonra Yeni Cami ile Koltuk ve Paşa Camilerinin yalnızca minareleri ayakta kalmıştır. Camilerin ana yapıları ise tamamen yıkılmıştır. Yeni Cami, Bozkurt Mahallesi’nde İnan, Koyun ve Kırgız Sokakların arasındaydı.[1] Beşir Ağa ya da daha çok bilinen adıyla Paşa Camii ise günümüzde Sevinç Parkı’nın bulunduğu alanda yer almaktaydı. Koltuk Camii denilen ibadethane ise yazının başlangıcında tarif ettiğimiz yerde yani Namık Kemal İlkokulu’nun güneybatı köşesindeydi.
Koltuk Camii adlandırmasının, belki de ibadethanenin orijinal ismi değil de bulunduğu sokaktan kaynaklanmış olabileceğini düşünüyoruz. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarına ait tapu kayıtlarında bu yol, Koltuk Kahvesi Sokağı şeklinde anılmaktadır. Salâh Birsel, Kahveler Kitabı’nda, “… bütün bu yasaklara karşın yine kimilerine ‘koltuk kahvesi’ adı altında çıkmaz sokaklarda kahve açma izni verilir”[2] diyerek koltuk kahvesinin tanımını yapmaktadır. Buna göre çıkmaz sokaklarda açılan kahvehanelere ‘koltuk kahvesi’ denmektedir. Bir başka tanıma göre ise arka kapısından girilip çıkılan, kısa sürede kurulup gerektiğinde derhal kapatılabilen kahvehaneler ‘koltuk kahvesi’ adını almaktadır.[3] Her iki tanım da kahve ve kahvehane yasakları ile ilintilidir. Kahvenin yasaklandığı dönemlerden başlamak üzere pek çok kahvehane, yeniçeriler tarafından açılmış ve işletilmiştir. Turgutlu’nun da bir yeniçeri memleketi olduğu, Evliya Çelebi’nin, “bu şehir halkının anadan doğan sıbyanları yeniçeridir.”[4] tespiti düşünülürse bahsettiğimiz sokak adının hem bir kahvehane hem de yeniçerilikle ilintili olduğu yorumuna ulaşabiliriz. Hatta belki de bu yolun bir çıkmaz sokak olmasına neden olan yapının günümüzün Piyaleoğlu Caddesi’nden yola girince tam karşımıza çıkarak geçişi engelleyen Koltuk Camii olduğunu da öne sürebiliriz.
Koltuk ve Cami-i Cedit yani Yeni Cami’nin inşasına ya da vakıflarına dair şu an için elimizde yazık ki herhangi bir belge mevcut değil. Her iki ibadethaneye, daha doğrusu bunların ayakta kalan minarelerine dair ise dönemin imkânsızlıklarını gösteren kayıt var elimizde. Turgutlu Belediyesi’nin bir encümen kararı olan 1937 yılına ait belgede, “Fen Dairesi Memurluğunun 6/10/1937 günlü ve 188 sayılı yazısında müceddeden inşa edilecek elektrik santral binasında kullanılmak üzere Evkaf İdaresi’nce müzayedeye vaz edilen Yeni Camii ve Koltuk Camii minarelerinin enkazının müzayedesine iştirak edilmesi bildirilmiş olduğu cihetle filhakika mezkûr cami minarelerinde külliyetli miktarda taş ve tuğla, kurşun ve demir mevcut bulunmasına nazaran işbu binalardan çıkacak enkazın yeni yapılacak elektrik binasında kullanılması muvafık görülmüş olmakla işbu müzayedeye iştirak edilmesi…” ifadeleri geçmektedir. Anlaşılacağı üzere belediye tarafından yeni bir elektrik santrali binası inşa edilecektir ve dolayısıyla bu inşaatta kullanılacak yapı malzemesi ihtiyacı gündemdedir. Potansiyel yapı malzemesi olarak da Vakıflar İdaresi’nin müzayede ile satışa sunduğu Koltuk ve Yeni Camilerin minarelerine göz dikilmiştir.
Bence burada konunun üzerinde durmamız gereken iki ayrı yönü bulunuyor: Birincisi Vakıflar İdaresi’nin işlevlerini tamamen kaybetmiş olsalar da birer tarihî eser niteliğindeki söz konusu yapıları ‘enkaz’ şeklinde niteleyip satışa çıkarması, ikincisi ise yangından sonraki harita hazırlanırken bu gibi yapılara karşı son derece duyarlı davranan belediyenin aradan on beş yıl bile geçmeden aynı yapılara inşaat malzemesi olarak bakmasıdır. Belediyenin söz konusu yaklaşım değişikliği, aradan geçen zamanda bakış açısının bambaşka bir hale gelerek eskiyi öteleyen bir tutuma dönüşmesiyle ilintili olduğu kadar maddî imkânsızlıklardan da kaynaklandığını düşünüyoruz. Günümüzde ya da günümüze yakın dönemlerde herhangi bir kamu inşaatı yapılacağında ‘çıkma’ malzeme kullanılması hiç kimsenin aklına gelmemektedir. Ancak bahsedilen dönemde bu durum, son derece olağandır ve hatta çoğu zaman zorunludur çünkü ihtiyaç duyulan malzemeleri bulmak, paranız olsa bile çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Aynı döneme ait pek çok yazışmada imkânsızlık, açıkça görünmektedir. Öte yandan Cumhuriyet devrimleriyle hızlanan Batılaşma rüzgârları esnasında maalesef pek çok kamu idarecisinin kraldan çok kralcı bir tavırla geçmişin izlerini silme gayretinde oldukları da bilinmektedir.
Vakıflar İdaresi’nin bahsi geçen ihaleyi yapıp yapamadığını, ihale yapıldıysa nasıl sonuçlandığını bilemiyoruz ama ihalenin yapılamamış olması muhtemeldir ki anılan minareler, bir süre daha varlıklarını sürdürmüşlerdir. Turgutlu Belediyesi’nin 1938 yılında temeli atılan[5] elektrik santrali binası inşaatı ise ancak 1939 yılının sonlarında ihaleye çıkabilmiştir. 20 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ‘Turgudlu Belediye Riyasetinden’ başlığıyla yayınlanan ilana göre, “Turgudlu şehrinin elektrik santrali binası ile iki adet muhavvile merkezi binası inşaatı 22.360 lira 80 kuruş keşfi üzerinden kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştur.” İhale, 22 Aralık 1939 tarihindeki Belediye Encümeni toplantısında gerçekleştirilecektir.[6] Fakat bu ihale de tamamlanamamış ve elektrik santrali binası, ancak 1946 yılında yapılabilmiştir.[7] 1939 yılının sonlarının İkinci Dünya Savaşı’nın hızlandığı günler olduğu ve savaşın 1945’te bittiği düşünülürse yapının neden ancak 1946’da yapılabildiği, ekonomik şartlarla birlikte çok daha rahat anlaşılabilir.
Cami-i Cedit olarak da adlandırılan Yeni Cami’nin minaresi ve enkazı, büyüklerimizden duyduğumuza göre 1940’ların ilk yıllarına dek yerinde kalmıştır.[8] Koltuk Camii’nin minaresi ise 1955’lere kadar varlığını devam ettirmiştir.[9] Bu tarihlerden sonra ise her iki minare de herhangi bir kayıt tutulmadan –böyle bir kayıt varsa bile biz ulaşamadık- yıkılmışlardır. Yeni Cami’nin adı bile unutulurken Koltuk Camii’nden günümüze kalan tek hatıra ise yazının başlangıcında anlattığımız yerdeki ilginç planlama örneği olmuştur.[10]
Daha önce de birçok yazıda ifade ettiğim gibi, Yunan yangınında yalnızca evler, dükkânlar değildir küle dönen. Onların yanında devlet daireleri, okullar ve ibadethanelerin de büyük kısmı ya tamamen yıkılmış ya da tamiri mümkün olmayacak derecede zarar görmüştür. Cami yıkıntıya dönüşse veya yalnızca minaresi ayakta kalmış olsa bile yeni harita hazırlanırken bu yapıların muhafaza edilmesi amaçlanmıştır. Taslı, Limoncu, Dereköy gibi camilerin minareleri dışında neredeyse hiçbir parçaları ayakta kalmamıştır. Bu ibadethaneler, 1930’lu yıllarda hayırsever Turgutluluların bağışları ve devletin desteğiyle yeniden inşa edilmişlerdir. İstikamet planı da denebilecek harita hazırlanırken yeniden inşa edilecekleri umuduyla arsaları, parselleri olduğu gibi muhafaza edilen bazı mescit ve camiler ise bir daha asla ayağa kaldırılamamıştır. Bunların arasında ilk akla gelenler Beşir Ağa (Paşa) Camii, Koltuk Camii, Yeni Cami (Cami-i Cedit) ve Dibek Camii gibi ibadethanelerdir. Cami olarak adlandırılan bu ibadethanelerin yanında pek çok mescidin yeri bile yok olmuş; adları da zamanla unutulup gitmiştir.
Günümüzde Turgutlu’da Türk-İslam mimarisine örnek olarak gösterilebilecek fazla yapı yoksa bunun en büyük nedeni, maalesef bu yangın olmuştur. Örneğin Cami-i Cedit de denilen Yeni Cami, olasılıkla 16. yüzyıl yapısıydı. Oysa günümüzde bu şehirde geçmişi o döneme kadar ulaşan herhangi bir yapı mevcut değildir. Yangından sonra Yeni Cami ile Koltuk ve Paşa Camilerinin yalnızca minareleri ayakta kalmıştır. Camilerin ana yapıları ise tamamen yıkılmıştır. Yeni Cami, Bozkurt Mahallesi’nde İnan, Koyun ve Kırgız Sokakların arasındaydı.[1] Beşir Ağa ya da daha çok bilinen adıyla Paşa Camii ise günümüzde Sevinç Parkı’nın bulunduğu alanda yer almaktaydı. Koltuk Camii denilen ibadethane ise yazının başlangıcında tarif ettiğimiz yerde yani Namık Kemal İlkokulu’nun güneybatı köşesindeydi.
Koltuk Camii adlandırmasının, belki de ibadethanenin orijinal ismi değil de bulunduğu sokaktan kaynaklanmış olabileceğini düşünüyoruz. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarına ait tapu kayıtlarında bu yol, Koltuk Kahvesi Sokağı şeklinde anılmaktadır. Salâh Birsel, Kahveler Kitabı’nda, “… bütün bu yasaklara karşın yine kimilerine ‘koltuk kahvesi’ adı altında çıkmaz sokaklarda kahve açma izni verilir”[2] diyerek koltuk kahvesinin tanımını yapmaktadır. Buna göre çıkmaz sokaklarda açılan kahvehanelere ‘koltuk kahvesi’ denmektedir. Bir başka tanıma göre ise arka kapısından girilip çıkılan, kısa sürede kurulup gerektiğinde derhal kapatılabilen kahvehaneler ‘koltuk kahvesi’ adını almaktadır.[3] Her iki tanım da kahve ve kahvehane yasakları ile ilintilidir. Kahvenin yasaklandığı dönemlerden başlamak üzere pek çok kahvehane, yeniçeriler tarafından açılmış ve işletilmiştir. Turgutlu’nun da bir yeniçeri memleketi olduğu, Evliya Çelebi’nin, “bu şehir halkının anadan doğan sıbyanları yeniçeridir.”[4] tespiti düşünülürse bahsettiğimiz sokak adının hem bir kahvehane hem de yeniçerilikle ilintili olduğu yorumuna ulaşabiliriz. Hatta belki de bu yolun bir çıkmaz sokak olmasına neden olan yapının günümüzün Piyaleoğlu Caddesi’nden yola girince tam karşımıza çıkarak geçişi engelleyen Koltuk Camii olduğunu da öne sürebiliriz.
Koltuk ve Cami-i Cedit yani Yeni Cami’nin inşasına ya da vakıflarına dair şu an için elimizde yazık ki herhangi bir belge mevcut değil. Her iki ibadethaneye, daha doğrusu bunların ayakta kalan minarelerine dair ise dönemin imkânsızlıklarını gösteren kayıt var elimizde. Turgutlu Belediyesi’nin bir encümen kararı olan 1937 yılına ait belgede, “Fen Dairesi Memurluğunun 6/10/1937 günlü ve 188 sayılı yazısında müceddeden inşa edilecek elektrik santral binasında kullanılmak üzere Evkaf İdaresi’nce müzayedeye vaz edilen Yeni Camii ve Koltuk Camii minarelerinin enkazının müzayedesine iştirak edilmesi bildirilmiş olduğu cihetle filhakika mezkûr cami minarelerinde külliyetli miktarda taş ve tuğla, kurşun ve demir mevcut bulunmasına nazaran işbu binalardan çıkacak enkazın yeni yapılacak elektrik binasında kullanılması muvafık görülmüş olmakla işbu müzayedeye iştirak edilmesi…” ifadeleri geçmektedir. Anlaşılacağı üzere belediye tarafından yeni bir elektrik santrali binası inşa edilecektir ve dolayısıyla bu inşaatta kullanılacak yapı malzemesi ihtiyacı gündemdedir. Potansiyel yapı malzemesi olarak da Vakıflar İdaresi’nin müzayede ile satışa sunduğu Koltuk ve Yeni Camilerin minarelerine göz dikilmiştir.
Bence burada konunun üzerinde durmamız gereken iki ayrı yönü bulunuyor: Birincisi Vakıflar İdaresi’nin işlevlerini tamamen kaybetmiş olsalar da birer tarihî eser niteliğindeki söz konusu yapıları ‘enkaz’ şeklinde niteleyip satışa çıkarması, ikincisi ise yangından sonraki harita hazırlanırken bu gibi yapılara karşı son derece duyarlı davranan belediyenin aradan on beş yıl bile geçmeden aynı yapılara inşaat malzemesi olarak bakmasıdır. Belediyenin söz konusu yaklaşım değişikliği, aradan geçen zamanda bakış açısının bambaşka bir hale gelerek eskiyi öteleyen bir tutuma dönüşmesiyle ilintili olduğu kadar maddî imkânsızlıklardan da kaynaklandığını düşünüyoruz. Günümüzde ya da günümüze yakın dönemlerde herhangi bir kamu inşaatı yapılacağında ‘çıkma’ malzeme kullanılması hiç kimsenin aklına gelmemektedir. Ancak bahsedilen dönemde bu durum, son derece olağandır ve hatta çoğu zaman zorunludur çünkü ihtiyaç duyulan malzemeleri bulmak, paranız olsa bile çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Aynı döneme ait pek çok yazışmada imkânsızlık, açıkça görünmektedir. Öte yandan Cumhuriyet devrimleriyle hızlanan Batılaşma rüzgârları esnasında maalesef pek çok kamu idarecisinin kraldan çok kralcı bir tavırla geçmişin izlerini silme gayretinde oldukları da bilinmektedir.
Vakıflar İdaresi’nin bahsi geçen ihaleyi yapıp yapamadığını, ihale yapıldıysa nasıl sonuçlandığını bilemiyoruz ama ihalenin yapılamamış olması muhtemeldir ki anılan minareler, bir süre daha varlıklarını sürdürmüşlerdir. Turgutlu Belediyesi’nin 1938 yılında temeli atılan[5] elektrik santrali binası inşaatı ise ancak 1939 yılının sonlarında ihaleye çıkabilmiştir. 20 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ‘Turgudlu Belediye Riyasetinden’ başlığıyla yayınlanan ilana göre, “Turgudlu şehrinin elektrik santrali binası ile iki adet muhavvile merkezi binası inşaatı 22.360 lira 80 kuruş keşfi üzerinden kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştur.” İhale, 22 Aralık 1939 tarihindeki Belediye Encümeni toplantısında gerçekleştirilecektir.[6] Fakat bu ihale de tamamlanamamış ve elektrik santrali binası, ancak 1946 yılında yapılabilmiştir.[7] 1939 yılının sonlarının İkinci Dünya Savaşı’nın hızlandığı günler olduğu ve savaşın 1945’te bittiği düşünülürse yapının neden ancak 1946’da yapılabildiği, ekonomik şartlarla birlikte çok daha rahat anlaşılabilir.
Cami-i Cedit olarak da adlandırılan Yeni Cami’nin minaresi ve enkazı, büyüklerimizden duyduğumuza göre 1940’ların ilk yıllarına dek yerinde kalmıştır.[8] Koltuk Camii’nin minaresi ise 1955’lere kadar varlığını devam ettirmiştir.[9] Bu tarihlerden sonra ise her iki minare de herhangi bir kayıt tutulmadan –böyle bir kayıt varsa bile biz ulaşamadık- yıkılmışlardır. Yeni Cami’nin adı bile unutulurken Koltuk Camii’nden günümüze kalan tek hatıra ise yazının başlangıcında anlattığımız yerdeki ilginç planlama örneği olmuştur.[10]
[1] Mehmet Tüzel Gökyayla, “Turgutlu’nun İmar ve İskân Tarihi”, Uluslararası Turgutlu Sempozyumu Bildirileri, Cilt II, Turgutlu 2018, s. 886.
[2] Salâh Birsel, Kahveler Kitabı, İstanbul, 2002, s. 13.
[3] https://www.akademiktarihtr.com/osmanlidakahve/ , Erişim: 14.06.2022; M. Cengiz Yıldız, “Kahvehanelerin Sosyal Hayattaki Yeri”, https://www.researchgate.net/publication/325825673_Kahvehanelerin_Sosyal_Hayattaki_Yeri , s. 10.
[4] Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Dokuzuncu Cilt, İstanbul 1935, s. 64.
[5] “Manisa Kazalarında Yeni Yapıların Temelleri Atıldı”, Son Posta gazetesi, 15 İkinciteşrin 1938, s. 9.
[6] “Turgudlu Belediye Riyasetinden”, Cumhuriyet gazetesi, 20 Kasım 1938, s. 8. (Alıntılanan metnin imlasına müdahale edilmemiştir.)
[7] Turgutlu Belediyesi Meclisi Tutanakları, 2 Ekim 1947 tarihli Meclis Toplantısı’nda meclise sunulan icraat raporu.
Zikredilen santral binası halen ayaktadır. Bina, zaman içerisinde çeşitli tadilatlar geçirmiştir ve günümüzde Akkul Ofset tarafından kullanılmaktadır.
Zikredilen santral binası halen ayaktadır. Bina, zaman içerisinde çeşitli tadilatlar geçirmiştir ve günümüzde Akkul Ofset tarafından kullanılmaktadır.
[8] Zekeriya Nişli ile 27.10.2016 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[9] Mehmet Rifat Yüksel ile 23.03.2022 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[10] Yazıda zaman zaman değindiğimiz Beşir Ağa (Paşa) Camii’ni bir başka yazıda anlatacağız.