TURGUTLU’YA DEĞER KATAN BİR ÖĞRETMEN:
MEHMET MARANGOZOĞLU
Mehmet Gökyayla
MEHMET MARANGOZOĞLU
Mehmet Gökyayla
Öğretmenlerimizin hepsi, her biri teker teker çok kıymetli elbette ama bazı öğretmenler de var ki sadece öğrencilerinin değil, görev yaptığı okulun ve şehrin o gününde iz bırakıp farkında olarak ya da olmayarak geleceğe ışık tutuyor. Daha önce çeşitli vesilelerle haklarında çalıştığım Turgutlu Ortaokulu’nun kurucu müdürü Hilmi Ziya Apak ve Namık Kemal İlkokulu’nda kırk yıldan fazla idarecilik yapan Abdullah Remzi Altuğ, bu öğretmenlerden yalnızca ikisi. Ne zamandır hakkında yazmak istediğim ve benim de şahsen tanıdığım Mehmet Marangozoğlu da Turgutlu’da iz bırakan bir diğer öğretmen.
Bazı kokular, kimimize belirli bir durumu ya da kişiyi hatırlatır. Fesleğen kokusu da benim hafızamda Mehmet Marangozoğlu ile veya benim hitap şeklimle Mehmet Bey Amca ile özdeşleşmiştir. Ne zaman fesleğen kokusu duysam Mehmet Bey Amca ve evimizin arka bahçesi gelir aklıma. Mehmet Bey ve eşi Mükerrem Hanım, 1992’ye kadar 7-8 yıl boyunca alt komşumuzdu. Çocukları yoktu. Yakınlığımız, yoğun bir bağ ile her gün çeşitli vesilelerle sürüyordu. Haftanın iki, üç akşamını onların evinde geçirirdik annemle birlikte. Mevsim kışsa bu ziyaretler evin oturma odasında gerçekleşir; hava ısındığında ise arka bahçeye çıkılırdı. Arka bahçede katlanır bir ahşap masanın çevresindeki sandalyelere otururduk. Masanın üzerinde muhakkak fesleğen olurdu. Genellikle de iki saksı… Bu hoş kokulu bitki arada sırada okşanır ve kokusunun yaz böceklerini kaçırması ümit edilirdi.
Mükerrem Marangozoğlu, ‘Mükerrem Teyze’ idi. Mehmet Marangozoğlu ise ‘Mehmet Bey Amca’ idi. Duruşuyla, hareketleriyle, hitap şekliyle kendisini ve kültürünü, bilgisini belli eden bir havası vardı. Resim öğretmeni olan Mehmet Bey Amca, bana da çizim ve deseni öğretmek istemişti ama bende o yetenek olmadığı için bu çaba hiçbir yere varamamıştı. Yine de o günlerden, kara kalem çalışırken Mehmet Bey Amca’nın ‘bırak o lastiği’ talimatı aklımdadır. Çizim esnasında yapılan hatanın, onun ‘lastik’ dediği silgiyle değil; yine renklerle düzeltilmesi gerektiğine dair çok önemli bir temel derstir bu cümle benim için.
O günlerde farkında olmasam da kitaplarla tanışma ve okuma kültürünü, alışkanlığını benimseme açısından çok şanslı bir çocukluk dönemim oldu. Evimizin bir odası kitaplarla lebalep doluydu. Keza dedemlerin evi de öyleydi. Bu iki evin ardından en çok zaman geçirdiğim diğer mekân, Mehmet Bey Amcaların eviydi ve burası da kitaplar açısından farklı değildi. Aslında bir fark vardı: Diğerlerindeki kitapların neredeyse tamamı Türkçe iken Mehmet Bey Amca’nın kütüphanesinde çok sayıda Fransızca kitap ve ansiklopedi vardı. Dolayısıyla benim çocuk dimağımda oluşan ‘insanlar doğarlar, büyürler ve okurlar’ imajına katkı sunan unsurlardan birisiydi bu ev.
Çocukluğumda bilmediğim ise Mehmet Marangozoğlu’nun ne kadar kıymetli bir resim öğretmeni olduğuydu. Evden dışarıya kolay kolay kravatsız ve fötr şapkasız çıkmayan komşumuzun değerini idrak etmem de pek mümkün değildi o yaşımda. Zaman zaman onu ziyarete gelen arkadaşları emekli öğretmen Hikmet Bey Amca ve Türkiye’nin ilk Denizler Hukuku profesörlerinden olan Adil Bey Amca[1] –ve tabii Adil Bey Amca’nın pipo kokusu ile eşi Maria Hanım Teyze’nin gelirken bana getirdiği İsviçre çikolataları- gibi örnekler, bu insanların sokakta, çarşıda, pazarda gördüğüm çoğunluktan farklı olduğunu hissettiriyordu bana sadece. Ayrıca pazar sabahlarında TRT’nin vazgeçilmez programı olan Hikmet Şimşek’in idaresindeki Pazar Konserlerini takip eden dedem ve bu insanlardan başka hiç kimseyi de tanımıyordum.
Turgutlu tarihi ile ilgili daha yoğun olarak çalışmaya başlayınca Mehmet Marangozoğlu’nun bu şehir için önemini anlamaya, bir dönem bıraktığı izi daha rahat görmeye başladım. Bazı gazete haberleri, fotoğraflar, efemeralar, büyüklerimizin aktardığı hatıralar ve Mehmet Bey Amca’nın eşi Mükerrem Teyze’nin anlattıkları, Mehmet Marangozoğlu portresinin büyük ölçüde tamamlanmasını sağladı.
Mükerrem Marangozoğlu’nun anlatımıyla Mehmet Marangozoğlu’nun hayatının Mükerrem Hanım ile evlenene kadar olan kısmı şöyle özetlenebilir[2]: “Mehmet Bey, Karadeniz kıyısında bir kasabada[3] doğmuş. Bir yaşındayken ailecek İstanbul’a taşınmışlar. Babası, benim adam çok küçükken kaza ile vurulup öldürülmüş. Yatsı namazından çıkışta onu düşmanı zanneden birisi vurmuş rahmetliyi. Rahmetlinin de en yakın arkadaşıymış. Ben nasıl en yakınımı vurdum, diye hapiste 40 gün içinde ölmüş o da. Mehmet Bey, önce ilkokul öğretmeni olmuş ve bir yıl ilkokul öğretmenliği yapmış. Sonra “ilkokul öğretmenliği bana göre değil” demiş ve Ankara’da iki-üç yıl daha okuyarak resim öğretmeni olmuş.[4]
Hem İstanbul’dan hem de Ankara’dan çevresi varmış. Okul bitince vekâletteki arkadaşları “hoca senin tayinini nereye yapalım” demişler. O da “kaç zamandır zeybek oyunu görüyorum rüyamda. Beni Aydın’a tayin edin” demiş. Demişler ki, “Aydın’ın sıcağında ne yapacaksın. Orası çekilmez.” Mehmet Bey ille Ege Bölgesi deyince, “o zaman” demişler, “istersen Ödemiş ya da Turgutlu’ya gönderelim seni” ve böylelikle Turgutlu’ya tayini çıkmış. Buraya gelmiş. Buraya geldiğinde herhalde daha ortaokul açılmamış.[5] Çünkü Mobilyacı Hilmi Bey’le (Pekcan) beraber okulun sıralarını, masalarını, kara tahtalarını yapıp yetiştirebilmek için bir süre boyunca sabahlara kadar atölyede beraber çalışmışlar.
Sonra enstitüde bizim de derslerimize girdi. Enstitüde hem resim hem de Fransızca dersleri veriyordu. Burada öğretmenken askere almışlar. İzmir’de topçu birliğinde askermiş. O günlerde Turgutlu’da yanında annesi, dedesi ve askerde olunan biraderinin eşi ve çocukları da varmış. İzmir’de komutanlarına durumu anlatmış ve sonra askerliğinin kalan kısmını Turgutlu’daki topçu birliğinde tamamlamış. Buradaki topçu birliği çok güzeldi. Bayramlarda bütün halk caddeye çıkar askerlerin tören geçitlerini beklerdik. Ta kışladan istasyona kadar yürürlerdi. Bir de askerî doktorlar çok sevilirdi. Onlar parasız bakarlardı hastalara.
Mehmet Bey’in dedesi eskiden kaptanmış. Deniz olmadan duramazmış. Mehmet Bey de dedesini her hafta sonu trenle buradan İzmir’e götürüp getirirmiş. Dede bir gün buradan kaçmış, doğru İstanbul’a. Orada üç katlı bir evleri varmış. Orada cebindeki para bitince evi de satmış. Mehmet Bey, bunun üstüne İstanbul’a tayinini istemiş ve oraya taşınmışlar.[6] Onun Turgutlu’dan ayrıldıktan sonra da hiç irtibatlarını kesmediği bir öğrencisi vardı. Hayrullah Bey. Hayrullah Bey, bir İstanbul’a gittiğinde “yahu hocam” demiş “daha evlenmeyi düşünmüyor musun?” O da demiş ki, “gönlüme göre birisini bulamadım.” Hayrullah Bey, “Hocam benim hanımın bir sınıf arkadaşı var. İstersen sizi bir görüştürelim. Senin de Turgutlu’dan öğrencin.” İşte biz böyle tanıştık ve evlendik.”
Mehmet Marangozoğlu, öğrencilerinin anlatımına göre çok disiplinli bir öğretmendir. Hoş, o dönemde hangi öğretmen disiplinli değildir ki… Bahsedilen yıllarda okullarda sınıfta kalma, son derece sıradan bir olaydır. Marangozoğlu’nun öğrencilerinden merhum Rıfat Damla’nın aktardığına göre resim dersinden arka arkaya iki yıl sınıfta kaldığı için okulla ilişiği kesilen öğrenciler bile vardır.[7] Günümüzden bakıldığında çok sert görünen bu tavır, 1930’lu ve 40’lı yıllarda birçok öğretmenin ve genel olarak eğitimin bir özelliği niteliğindedir. Bugün sert olduğunu düşündüğümüz, belki de ‘ne lüzum var o kadarına’ diyeceğimiz katı disiplin, öğrencilerin başarılı sonuçlar almasının muhtemelen en önemli nedenidir.
Mehmet Marangozoğlu’nun bir diğer öğrencisi olan merhum Dr. İsmail Erkan’ın söylediğine göre, 1940’ların başında tüm Türkiye’deki ortaokul öğrencileri arasında arka arkaya birkaç yıl boyunca gerçekleştirilen resim yarışmalarında Turgutlu Ortaokulu’nun yani Mehmet Marangozoğlu’nun öğrencileri, ödülleri başka okullara bırakmamıştır.[8] Türkiye çapında kazanılan başarıların kökeninde disiplinin, Mehmet Bey’in sistemli çalışmasının payı herhalde inkâr edilemez.
Aynı yıllarda Turgutlu Halkevi, ilçenin kültür hayatına yön veren kurum olarak öne çıkmaktadır ve bu kurumun resim sanatıyla ilgili çalışmaları, Mehmet Marangozoğlu eliyle yürütülmektedir. Onun yöneticiliğinde ilerleyen bu çalışmalar, ara ara düzenlenen resim sergilerinde meyvelerini sunmaktadır. 1945 yılının başlarında açılan sergi de bunlardan birisidir. Ulus gazetesinde yayınlanan habere göre, “Halkevimizde geçen hafta bir resim sergisi açılmıştır. Serginin hazırlanmasında Ortaokul Resim Öğretmeni Mehmet Marangozoğlu hayli gayret göstermiştir. Sergiye alınan 24 parça eserden Mehmet Marangozoğlu’nun ‘Küçük Kız Portresi’ birinci, Ali İhsan’ın ‘Selvili Tepe’den Turgutlu’nun Görünüşü’ adlı tablosu ikinci, Mustafa Karagüler, Nadide Karasu ve Zeki Belen’in portreleri üçüncü, dördüncü ve beşinci olarak ilan edilmiştir.”[9]
Alıntıladığımız haberden de anlaşılacağı üzere Marangozoğlu’nun kendi çizdiği resimler de başarılı birer sanat eseridir. Ömrünün ilerleyen dönemlerinde de eserleri çeşitli sergilerde yer almıştır. Örneğin 1991 yılında İzmir Çetin Emeç Sanat Galerisi’nde açılan ‘Dört Mevsim’ adlı sergide Marangozoğlu’nun eserleri, Hayrullah Batmaz, Nail Karabulut, Murat Külcüoğlu ve Ertuğrul Saraç’ın çalışmalarıyla birlikte sergilenmiştir.[10]
Onun bizzat emek vererek düzenlediği öğrencilerinin eserlerinin bir araya getirildiği sergiler ise yalnızca Turgutlu’da gerçekleşmemiştir. Turgutlu Ortaokulu öğrencilerinin eserleri, Marangozoğlu’nun çabalarıyla İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde dahi sergilenmiştir. Arşivimizdeki bir davetiye vesilesiyle öğrendiğimize göre, “Turgutlu Ortaokulu Öğrencileri Resim Sergisi”, Galatasaray Lisesi’nde 19 Temmuz 1947 Cumartesi günü açılmış ve on beş gün boyunca İstanbullu sanatseverler tarafından ziyaret edilebilmiştir.
Onun öğretmenliği, alanında önemli isimler olarak anılacak öğrencilerin yetişmesine de vesile olmuştur. Bu isimlerden birisi olan heykeltıraş Burhan Alkar’ın biyografisindeki şu ifadeler, Marangozoğlu’nu öğrencileri üzerindeki etkisini göstermesi bakımından önemlidir:
“Burhan Alkar, 1939 yılında, Filibe’den Türkiye’ye göç edip, Turgutlu’ya yerleşen bir ailenin çocuğudur. Burhan, ortaokulu Turgutlu Ortaokulu’nda okur. Çalışkan bir öğrencidir. Ancak matematik, resim-iş ve müzik derslerine daha çok ilgi duymaktadır. Resim-iş öğretmeni, Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim-İş Bölümünün ilk yıllarında mezun olmuş Mehmet Marangozoğlu’dur. Sanat eğitiminin eğitimdeki yerini çok iyi kavramış iyi bir sanat eğitimcisidir. Bu alanda çevre ile ilişkilerini kurabilen, olanaklardan çok iyi yararlanabilen bir öğretmendir. Öğrencilerinin sevgisini kazanmıştır. Bütün öğrencileri ile ilgilidir. Ama sanata ilgi duyanları ve diğer öğrenciler arasında daha başarılı olanları seçebilme yeteneğine sahiptir. Onlarla arkadaş gibi olup, onları yetişmeye çalışmaktadır. İşte, Burhan Alkar’ı sanat eğitimine yönlendiren bu öğretmenidir. Burhan için bu öğretmenle çalışmak, çalışmalarını onunla değerlendirmek bir yaşam biçimi olmuştur. Burhan’ın anlattığına göre Adana Öğretmen Okulu’ndan, tatillerde Turgutlu’ya geldiğinde de ortaokul öğretmeni Marangozoğlu onunla ilgilenmekte, birlikte çalışmalar yapmaktadırlar. Marangozoğlu’nun sanat alanında yetiştirdiği başka öğrencileri de var. Örneğin çoğumuzun tanıdığı Nevzat Akoral ve seramik alanında başarı gösteren Hayrullah Batmaz. Görüldüğü gibi Mehmet Marangozoğlu, öğrencilerinin eğilimlerinin belirlenmeye başladığı bu orta öğretim döneminde, onlara destek olarak sanatsal kimliklerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olmaktadır.”[11]
Eğitim hayatlarının sonunda resim ya da heykelle profesyonel anlamda ilgilenmeyen öğrencileri üzerinde de etkili olmuştur Mehmet Marangozoğlu. Turgutlu Ortaokulu’nun ilk yıllarında verdiği eğitimin kalitesi anlaşıldığı kadarıyla Mehmet Marangozoğlu’nun verdiği resim ve ilerleyen yıllarda kendi branşında ülkenin en önemli isimlerinden birisi haline gelecek olan Rifat Akaltan’ın verdiği müzik dersleriyle[12] taçlanmaktadır. Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel’in yazdıkları bir anlamda bunu kanıtlar niteliktedir: “Derslerin seviyesi o kadar yüksek idi ki, o hocaların kalitesine hayranlığım hâlâ devam etmektedir. Matematik hocası Şâyan Bey’in artı-eksi adı ile andığımız yazılı imtihan usulünü ondan sonra hiçbir yerde görmedim ve işitmedim. Resim hocası Mehmet Marangozoğlu, ilk karne döneminin üçte ikisinde sürekli olarak, büyük meşhur ressamların renkli resimlerini gösterir ve onların çizgisini, ışık gölge durumunu, renk ahengini, özel vurgu çizgilerini uzun uzun yorumlardı. İşte bu tarz iledir ki Turgutlu Ortaokulu resim yarışmasında Türkiye ikincisi olmuş. Bu sebeple olsa gerek, 1948-49 yazında İzmir’de, Bahribaba Parkı’nın karşısındaki Halkevinde bizim yaptığımız resimlerin yer aldığı bir sergi açıldı. Ben sınıf birincisi olduğum için bu sergide görevlendirildim.”[13]
Mehmet Marangozoğlu, Turgutlu Ortaokulu’nda on yıl kadar öğretmenlik yapıp bir kuşak üzerinde izini bıraktıktan sonra, ailevî nedenlerle İstanbul’a tayin olmuş ve öğretmenlik hayatının geri kalan kısmını da orada geçirerek emekliye ayrılmıştır.
Marangozoğlu, öğrencisi ve kendisinden sonra da Turgutlu’da iz bırakan bir diğer resim öğretmeni olan Hayrullah Batmaz’ın aracılığıyla ömrünün ilerleyen yıllarında Mükerrem Hanım ile hayatını birleştirmiş ve Turgutlu’ya dönmüştür. Bu dünyadaki zamanını Turgutlu’da tamamlayan Mehmet Bey, 3 Aralık 1993’te vefat etmiştir. Turgutlu Mezarlığı’nda medfundur.
1994 yılında Turgutlu Belediyesi’nin düzenlediği Kurtuluş Şenlikleri kapsamında gerçekleştirilen etkinliklerden birisi de Fuat Şirvan’ın önerisi doğrultusunda ‘Turgutlulu Ressamlar Resim Sergisi’ olur. Bir hafta boyunca açık kalan resim sergisinde eserleri sunulan sanatçıların başında, bir yıl kadar önce vefat eden Mehmet Marangozoğlu gelmektedir. Marangozoğlu’nun tüm resimleri, desenleri ve zengin kütüphanesi, bu sergiden bir süre sonra eşi Mükerrem Hanım tarafından Celal Bayar Üniversitesi’ne bağışlanmıştır.[14] Bugün Mehmet Marangozoğlu, onu hatırlayan kısıtlı sayıdaki yakınları haricinde maalesef unutulmuş gibidir. Bir an önce yapmamız gereken, bulunabildiği kadarıyla onun eserlerini bir araya getirip açılacak bir sergiyle ismini yeniden gündeme taşımak olmalıdır.
[1] Prof. Dr. Adil İzveren. Hikmet Bey Amca’nın soyadını ise maalesef hatırlamıyorum.
[2] Mükerrem Marangozoğlu ile 07.12.2021 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[3] Merhum Dr. İsmail Erkan’ın söylediğine göre Mehmet Marangozoğlu, Kastamonu’nun Evrenye kazasında doğmuştur. (22 Nisan 2016 tarihli görüşme)
[4] O yıllarda açılan Gazi Terbiye Enstitüsü (daha sonra adıyla Gazi Eğitim Enstitüsü, günümüzde ise Gazi Üniversitesi) ilkokul öğretmenleri arasından sınavlarda başarılı olanlara iki yıl daha eğitim vererek ortaokul branş öğretmeni yetiştirmektedir.
[5] Turgutlu Ortaokulu’nun açılışına, o dönemdeki kadro durumuna dair maalesef şu ana kadar herhangi bir arşiv belgesi bulamadık. Ancak başkalarının anlattıklarından ve arşivimizdeki fotoğraflardan yola çıkarak Mehmet Marangozoğlu’nun okulun açılmasından bir süre sonra bu kuruma tayin olduğunu anlıyoruz. Okulun mobilyalarının imalatı ile ilgili Mükerrem Hanım’ın anlattıkları ise doğru olmalıdır. Turgutlu Ortaokulu, tek bir binada açılmış ve kısa süre sonra üç komşu binaya yayılarak okulun öğrenci kapasitesi arttırılmıştır. Mehmet Hoca’nın imalat işindeki yardımı bu genişleme faaliyeti esnasında gerçekleşmiş olmalıdır.
[6] Mehmet Marangozoğlu, İstanbul’da uzun yıllar Emirgan Ortaokulu’nda öğretmenlik yapmıştır. (İsmail Erkan ile 22 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen görüşme)
[7] Rıfat Damla ile 14 Eylül 2018 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[8] Dr. İsmail Erkan ile 22 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[9] “Turgutlu Halkevi’nde Resim Sergisi Açıldı”, Ulus gazetesi, 2 Şubat 1945, s. 2. Aynı haber neredeyse aynı kelimelerle Tanin gazetesinin 6 Şubat 1945 tarihli nüshasında da yayınlanmıştır.
[10] https://www.artsonlinegallery.com/artist/ertugrul-sarac/ , Erişim: 04.06.2022
[11] http://www.lebriz.com/pages/artist.aspx?section=550&lang=ENG&artistID=652&periodID=&sortBy=generic&sortDir=DESC&bhcp=1&bhjs=-1&pageNo=4&exhID=0 , Erişim: 03.06.2022.
[12] Rıfat Akaltan, kendi branşı olan müziğin yanında resimde de başarılı bir isimdir. Onun da eserleri çeşitli sergilere kabul edilmiştir. Örnek olarak bakınız: Fehim Y., “Halkevleri Amatör Resim ve Fotoğraf Sergisi”, Güzel Sanatlar Dergisi, Sayı: 2, Ankara 1940, s. 171. (Haberde Akaltan’ın otoportresine de yer verilmiştir.)
[13] Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, “Toroslar’dan İstanbul’a - Oğlak Gütmekten Uçak Dizaynına”, İTÜ Makine Fakültesi 1960 Mezunları Mezuniyetlerinin 50. Yılında Sizler İçin Yazdı, İstanbul 2014, s. 16-17.
[14] Bu makalenin hazırlık aşamasında yardımlarını esirgemeyen gerek hatıra gerek bilgilerini benimle paylaşan Sayın Mükerrem Marangozoğlu ve Sayın Fuat Şirvan’a özel olarak teşekkür ediyorum.