TURGUTLU’NUN DİN BÜYÜKLERİ: HACI ZEYNEL DEDE
Mehmet Gökyayla
Anadolu’nun hangi köyüne, hangi şehrine giderseniz gidin hemen hepsinde mutlaka evliyalarla, din ulularıyla karşılaşırsınız. Şehirleri ayakta tutan manevî gücün bahsi geçen merhumların manevî şahsiyetlerinden kaynaklandığına inanılır. Modern hayatın koşturmacası ile zamanın giderek daha hızlı akıyor olması, bugün çoğumuza onları unuttursa bile Turgutlu da bu anlamda istisna değildir. Bu şehrin de hem merkezinde hem de köylerinde, ovasında, tepelik alanlarında yatırlar, türbeler ve makamlar mevcuttur. Dinî kimliklerine ister inanın isterseniz inanmayın tüm yatır ve türbelerin bu şehrin mazisine dair bir kanıt taşıdığı, hatıralarının da günümüzde yaşamaya devam ettiği muhakkaktır.
Bugün hepimizin yürüdüğü sokaklar, farkında bile olmadan günlük alışkanlıklarımızı sürdürdüğümüz mahaller ya da kamusal işlerimizi gördüğümüz devlet dairelerinin bulunduğu alanlar, çok değil, yüz yıl kadar önce bambaşka görünümlere sahiptiler. 1922’deki yangın felaketi ve aradan geçen zaman, sokaklar ve mahalleler de dâhil olmak üzere fiziksel yapıları değiştirdiği gibi, bir zamanlar Turgutlu’nun manevî ikliminde var olan inanışları ve gelenekleri de ya değiştirdi ya da yok etti. Bunların arasından geçmişte sahip olduğu özelliklerle günümüze ulaşabileni yok denecek kadar azdır. Geçmişte var olan türbelerden muhtemelen birçoğu hiçbir izi kalmayasıya unutulmuş olsa bile bugüne kalabilenler, çevrelerinde oluşan inanç halkasıyla geleneğin varlığını sürdürebilen sayılı unsurlardan olarak yaşamaya devam etmektedirler.
Turgutlu içerisindeki yatırlardan hiç şüphesiz en bilineni ve muhtemelen en çok ziyaret edileni Hacı Zeynel Dede’dir. Hacı Zeynel Dede’nin kendi adıyla anılan camiin bahçesinde medfun olması bu durumda etkili olmalıdır. Hacı Zeynel Dede, hakkında bazı inanmalar bulunan ve halen menkıbeleri anlatılmaya devam eden bir zattır.
Bu menkıbelerden en yaygın olanı, tarihî temellere de dayanan ve Turgutlu’nun kuruluş günlerine de bir anlamda atıfta bulunan bir anlatmadır: Hacı Zeynel Dede, bir ibadethane yaptıracaktır. İbadethanenin inşa edileceği yeri seçer fakat o günlerin Turgutluluları, bu yeri çok uzak bulur ve Hacı Zeynel’e, “Burası şehrin en üst kısmı. Kim gelecek buraya kadar ibadet etmeye?” diye serzenişte bulunurlar. Hacı Zeynel Dede ise son derece kendinden emin bir şekilde cevap verir: “Siz merak etmeyin. Gün gelecek, şu an yukarıda dediğiniz cami, Turgutlu’nun en alt kısmında kalacak.” Gerçekten de Hacı Zeynel Camii, günümüzde şehrin en alt kesiminde yer almaktadır ve menkıbeye göre Hacı Zeynel Dede’nin yüzlerce yıl önce söylediği, böylelikle bir hakikate dönüşmüştür.
Hacı Zeynel Dede’nin gerçek kimliği ve hayatı, hakkında anlatılan bazı rivayetler dışında bilinmemektedir. Ondan bahseden iki önemli kaynağın da temelindeki bilgiler[1], merhum Halil Yıldız’a dayanmaktadır. Halil Yıldız, hatıralarında Hacı Zeynel Dede hakkında şunları belirtmiştir: “Hacı Zeynel Dede’nin kimliği evliya olarak söylenmekte ve Kâdiri meşayihi olup birçok Kâdiri mürşidi yetiştirmiş, dinine ve tasavvufa hizmet etmiş bir kişidir. Piri Abdülkâdir Geylanî Hazretleri tarafından İran-Horasan’dan eski adı Kasaba olan Turgutlu’ya manevî görevli olarak gönderilmiş. Beraberinde epeyce müritleri de varmış. O zaman Kasaba, küçük bir köy bile değilmiş. O gün için şu anda Kasaba’nın kuzeyinde tımar isimleri olarak var olan Yatsı Geçit, Gencerpınarı ve Ova Yolu denen mevkilere mesken kurarak yerleşmişler.”[2]
Anlatılanları biraz sorgulayacak olursak Hacı Zeynel Dede ile Abdülkâdir Geylanî’nin aynı dönemde hayatta olamayacakları anlaşılacaktır. Abdülkâdir Geylanî, 1077’de doğmuş ve 12. yüzyıl içerisinde vefat etmiştir.[3] Turgutlu’nun da içinde bulunduğu bölgenin Saruhanoğulları tarafından fethi ve bölgede Türk İslam egemenliğinin başlangıcı 1303-1313 yılları arasında gerçekleşmiştir. Turgutlu köyünün ortaya çıkması ise çok muhtemelen 15. yüzyıldaki bir hadisedir. Bu durumda Halil Yıldız’ın anlattıklarının geri kalan kısmını doğru kabul edersek Hacı Zeynel Dede’nin, Abdülkâdir Geylanî’nin bizzat kendisi değil; ancak halifelerinden birisi tarafından görevlendirilerek buraya gönderilmiş olabileceğini düşünmeliyiz.
Hüseyin Akgül, Turgutlu Evliyâ ve Menkıbeleri adlı kitabında Hacı Zeynel Dede’ye atfedilen bazı menkıbeleri aktarmıştır. Örnek olarak Akgül’ün Hüseyin Yıldız’dan aktardığı bir tanesi şöyledir: Hacı Zeynel Camii’nin son büyük tadilatı esnasında işin tamamlanabilmesi için gereken paranın eksik kalabileceği anlaşılır. O günlerde bir kadın, yatırı ziyaret edip duasını yapar ve orada bulunan, aynı zamanda cami derneğinin yöneticisi olan Halil Yıldız’ın yanına gelerek bağışta bulunmak istediğini söyler. “Malum bu yardımlarda makbuz dolduruluyor, adını memleketini yazarken hanımın Bursalı olduğu anlaşılıyor. Halil Yıldız soruyor; Bursa’dan kime teşrif ettiniz, Turgutlu’da tanıdığınız mı var? Hanım şöyle cevap veriyor: Aslında ben ne Turgutlu’yu biliyorum, ne de Hacı Zeynel Dede’yi. Bir bilgim yoktu. Ancak geçen akşam Dede’yi rüyamda gördüm. Bana, sen bir hayır düşünüyordun. Benim camim de tamir oluyor, oraya kümeli miktarda yardım yap, dedi. Ben Turgutlu’yu da, orada senin camiini de bilmem, deyince; sen yarın İzmir otobüsüne bin, Manisa’da in. Oradan da Turgutlu’ya gidersin. Turgutlu’da da Hacı Zeynel Camii’ni kime sorsan sana gösterir, dedi. Bunun üzerine ben de bu şekilde geldim. Bu hanım o gün için geri kalan masrafı karşılayacak şekilde büyük bir yardım yapıp döndü.”[4]
Hacı Zeynel Dede ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir diğer husus da başka yerlerde de örneklerine rastlandığı gibi, bazı olayların onun manevî kimliğiyle bütünleştirilmiş olmasıdır. Kurtuluş Savaşı’nın son günlerinde Turgutlu’nun hemen hemen tamamı Yunan birlikleri tarafından yakılmıştır. Yangından kurtulabilen tek bölge, Hacı Zeynel Camii’nin çevresi olmuştur. Burada bir yanda Arnavut Zeynel isimli bir Turgutlulu, diğer tarafta ise ‘Grebo’ lakaplı Hamza Çavuş, arkadaş ve akrabalarıyla beraber Yunan askerleriyle çarpışarak bölgenin yanmasını engellemişlerdir. İsim benzerliğinin de etkisiyle Arnavut Zeynel ile Hacı Zeynel Dede halk hafızasında birleşmiştir: “İstiklal Savaşı’nda Yunan bozulup kaçarken Turgutlu’yu ateşe verdi. Bütün Turgutlu yandı ama Hacı Zeynel Dede’nin bulunduğu Albayrak Mahallesi -halk arasındaki ismi Küllük- yanmadı. Yunanlılar bütün Turgutlu’yu kundaklayıp yakarken bu mahallede ortaya çıkan Zeynel Efe adındaki karayağız bir delikanlı hem tutuşan yerleri tek başına söndürmüş hem de Yunanlıları oralara sokmamış. Bu mahallenin dışında bütün Turgutlu yandığından halk bu mahalleye sığınmış. Bu arada bütün aramalara rağmen Zeynel Efe bulunamayınca onun Hacı Zeynel Dede’nin manevî şahsiyeti olduğu ve himmetiyle mahalleyi koruduğu anlaşılır.”[5] Bu aktardığımızın dışında düşman işgalinden kurtuluş esnasında Hacı Zeynel Camii’nin minaresinin, şükür belirtmek amacıyla Dede’nin yatırına doğru secde edercesine yedi defa eğilip doğrulduğunu söyleyenler de mevcuttur. Belirttiğimiz üzere bu gibi inanmalar, yaşananların halk nazarında bir din büyüğüne izafe edilmesine güzel birer örnek durumundadır.
Son olarak üzerinde durmamız gereken husus, Hacı Zeynel Dede’nin adıyla ilgilidir. Arşiv kayıtlarına bakıldığında 19. yüzyıla gelinene kadar Turgutlu’da Hacı Zeynel Camii isimli bir ibadethane ile karşılaşılmamaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla bu ibadethane önce dönemlerde Hacı Eynel Camii adını taşımaktadır. Vakıf görevlilerinin tayinlerinin işlendiği hurufat kayıtlarında Hacı Eynel Camii ile ilgili 1701-1814 yılları arasına ait 23 kayıt mevcuttur.[6] Bunları bir araya getirdiğimizde karşımıza çıkan sonuç şu olacaktır: Bu çalışma boyuca bahsettiğimiz, günümüzde Hacı Zeynel Dede diye bilinen merhumun gerçek adı muhtemelen Zeynel değil; Eynel olmalıdır. Zayıf ihtimal olmakla birlikte belki de ibadethane Hacı Eynel isimli bir hayırsever tarafından yaptırılırken 19. yüzyıldaki bir büyük tadilat Hacı Zeynel isimli bir başkasınca yaptırılmış ve bu iki karakter birbirine karışmıştır.
Hacı Zeynel Camii’nin kıble duvarının hemen önünde iki kabir mevcuttur. Bunlardan batıdakinin Hacı Zeynel Dede’ye, doğuda Dede’nin ayak ucunda kalanın da oğlu İsmail Dede’ye ait olduğuna inanılmaktadır. Camiin kuzeyde kalan avlusunda bir mezar daha vardır ve onun da Hacı Zeynel Dede’nin müritlerinden Sazlı Dede olduğuna inanılmaktadır. 1976 yılında camiin tadilatı esnasında Lütfi Özerkan, her üç kabre de birer kitabe hazırlatmıştır. O dönemde dikilen bu kitabelerden Hacı Zeynel Dede’ye ait olanında: “Kesreti terk eyleyince erde cem’e bu camide / Kâmilidir bu beldenin ismi Hacı Zeynel Dede / Bende-i Âliâbadır, girmişti sırrı tevhide / Bâb-ı Alî vasıl etti tecelli-i Muhammed’e” dörtlüğü mevcuttu. İsmail Dede’nin mezar taşında: “Zeynel Dede evladıyım sırr-ı süphan erdi bana; / Hak libasın giymek için, babam ile verdi bana / Tecelli bağında üzüm, hakikatte iki gözüm; / Zikir oldu sabah akşam, şu bülbülün derdi bana” dörtlüğü ve son olarak Sazlı Dede’nin mezar kitabesinde ise, “Hak içinde bana derler, bir garib ki Sazlı Dede / Hak katında çok mutluyum, ariflere nazlı dede / Kudret O’nun, vücud O’nun, yok etmişim varlığımı / Mürşidimdir Zeynel Dede / fakiri niyazlı dede” ifadeleri mevcuttu.[7] Cami bahçesinde 2005 yılında yürütülen çalışmalar sırasında bu kitabeler maalesef kaldırılmıştır. Onların yerinde günümüzde yalnızca merhumların adlarının yazılı olduğu mermer kitabeler bulunmaktadır.
Hacı Zeynel Dede’nin yatırı, halen Turgutlu’daki en çok ziyaret edilen yatır durumundadır. Dinî açıdan bu gibi ziyaretleri, yatır başında tutulan dilekleri ya da yatırlardan istekte bulunmayı değerlendirmek bu çalışmanın konusunu aşmaktadır. Ancak bu yatır ve camiye dair belirteceğimiz son inanma ve uygulama, halkbilimi açısından önemlidir. Yaşı ilerlediği halde konuşamayan çocuklar, yatır ve camiye ‘ağız açma’ya getirilmektedir. İnanışa göre çok eski bir ibadethane olan Hacı Zeynel Camii’nin kilit ve anahtarı konuşamayan çocuğun ağzına sürülürse Hacı Zeynel Dede’nin de himmetiyle çocuk konuşmaya başlayacaktır.
Toparlayacak olursak kuvvetli ihtimalle orijinal adı Eynel[8] olan ama günümüzde Hacı Zeynel Dede diye tanınan zat, Turgutlu’nun en önemli din büyüklerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Hakkında birçok menkıbe anlatılan ve yerleşim yerinin ortaya çıkışı döneminde buralara geldiğine inanılan Hacı Zeynel Dede’nin gerçek kimliği ise halen gizemini büyük ölçüde korumaktadır.
[1] Hüseyin Akgül, Turgutlu Evliyâ ve Menkıbeleri, Manisa 1995, s. 23-27; Opr. Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy, Yöremizin Tarihinde Turgutlu’nun Dramı ve Mustafa Kemal Atatürk, Turgutlu, tarihsiz, s. 195-196.
[2] Halil Yıldız’ın hatıraları, önümüzdeki aylarda yayınlanmak üzere tarafımızdan yayına hazırlanmaktadır.
[3] Süleyman Uludağ, “Abdülkâdir-i Geylânî”, TDVİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/abdulkadir-i-geylani , Erişim: 09.03.2022.
[4] Hüseyin Akgül, a.g.e., s. 26-27.
[5] Hüseyin Akgül, a.g.e., s. 26.
[6] Ertan Gökmen, “Hurufat Kayıtlarına Göre Turgutlu Kasabasındaki Dini-Sosyal Yapılar ile Görevlileri (1690-1835)”, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 3, Eylül 2016, s. 362.
[7] Hüseyin Akgül, a.g.e., s. 23.
[8] Eynel, günümüzde hiç kullanılmayan bir isimdir. Ancak 14 ve 15. yüzyıllarda Batı Anadolu’da Eyne Ali veya onun çabuk söylenişi olduğunu düşündüğümüz Eynel, sıklıkla karşılaşılan isimlerdendir.