TARİH BOYUNCA TURGUTLU ÇEVRESİNDEKİ DEPREMLER
Mehmet Gökyayla
6 Şubat’ta yaşanan depremlerde vefat
eden vatandaşlarımızı rahmetle anarak…
ANADOLU, çağlar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı gibi yaşanan felaketler ve savaşlarla bu medeniyetlerin yok oluşlarına da şahitlik etmiştir. Bu felaketlerin en büyüklerini de depremler oluşturmuştur. Söz konusu depremlerin tamamının tam tarihlerini bilemesek ve etkilerinden detaylı bir şekilde haberdar olmasak da son iki bin yıllık dönemde yaşananlara dair küçümsenmeyecek ölçüde veri, günümüze ulaşmış durumdadır.
Antik kayıtlar ve kitabelerden öğrenebildiğimiz kadarıyla Turgutlu’nun da içinde bulunduğu bölgeyi etkileyen ilk büyük deprem, MS 17 yılında meydana gelmiştir. Ünlü Romalı tarihçi Tacitus’un belirttiğine göre bu depremden en çok etkilenen kentlerin başında Sardes ve Magnesia ad Sipylum yani günümüzün Manisa’sı gelmekteydi. Tacitus, bu depremle ilgili olarak, “… aynı yıl Asia’nın 12 önemli kenti bir gece meydana gelen bir depremle yerle bir oldu. Öyle ki, deprem çok büyük bir tahribata yol açmıştı. O kargaşa içinde insanlar doğal olarak ovaya kaçmaya çalıştılar, ama bu da mümkün olamadı, çünkü yarılan toprak herkesi yutuyordu. Derler ki, dev dağlar düzleşti, düzlükler yükseldi ve yıkıntılar alevler içinde kaldı. Deprem en çok Sardeis halkına zarar verdiği için, bu kente karşı büyük bir sempati oluştu. Öyle ki İmparator (Tiberius) 10 milyon sestertius tutarında bir malî yardım sözü verdi ve kenti 5 yıl süre ile her türlü yerel ve merkezî vergiden muaf tuttu. Magnesia ad Sipylum halkı, kayıpları ve aldığı yardımlar bakımından ikinci sıradaydı.”[1]
Günümüz Turgutlu’sunun henüz var olmadığı bu depremde yakınlardaki Troketta da kurulduğu arazinin yapısı da dikkate alındığında yerle bir olmuş olmalıdır. Nitekim günümüzün Gökkaya kasabasına tekabül eden antik Tmolos yerleşiminin başına gelen de budur: “17 yılındaki büyük depremde yerle bir olan Tmolos Marcus Aurelius (161-180) döneminde Aureliopolis adıyla kent düzeyine çıkarılmıştı.”[2] Bazı başka kaynaklarda ise Tmolos’un MS 17 depremiyle neredeyse tamamen yok olduğu ve ancak yüz elli yıl kadar sonra Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un kişisel bağışıyla ayağa kaldırılabildiği, bu yüzden burada yaşayanlarca imparatora duyulan minnetten dolayı kentin adının Aureliopolis’e dönüştürüldüğü bilgisine yer verilmiştir.
Aktardıklarımızdan da anlaşılabileceği üzere MS 17 depremi o kadar yıkıcı bir büyüklüktedir ki belki de büyüme potansiyeli taşıyan bir yerleşim yeri olan Troketta’ya verdiği zararla büyüyememesine ve sonraki yüzyıllarda da küçük bir köy olarak varlığını sürdürmesine neden olmuştur. Yaşlı Plinius’un dediğine göre bu deprem, insanlık tarihinin en büyük depremidir.[3]
Antik dönemde İzmir çevresinde yoğun etkisi olan bir diğer deprem ise 178 yılında yaşanmıştır. “Birçok insanın hayatını kaybetmesine, agora ve tiyatronun yıkımına neden olan deprem sırasında İzmir, Roma İmparatoru Marcus Aurelius tarafından 10 yıl süre ile vergiden muaf tutuldu.”[4] Ayrıca yine bu bölgede 688, 1039 ve 1389 yıllarında meydana gelen depremlerde binlerce kişi hayatını kaybetmiştir.[5]
Turgutlu’nun da içerisinde bulunduğu bölgeyi etkileyen tarihteki en büyük depremlerden bir diğeri de 23 Şubat 1653 tarihinde yaşanmıştır. Tahminî değerlemelere göre 7.5 büyüklüğündeki depremin Mercalli şiddet ölçeğine göre değeri, en büyük şiddet olarak kabul edilen X’tir.[6] Bu depremden Naima Tarihi’nde de bahsedilmektedir: “25 Rebiülevvel 1063’te Güzelhisar’da büyük bir deprem meydana geldi, bir anda kentteki binaların büyük bir kısmı yıkıldı… birçok saray ile ev yere gömüldü. 3000 erkek, kadın ve çocuk öldü ve birçoğu da yaralandı… ve çok sayıda hayvan da telef oldu. Ayakta duran tek bir mescid, cami ya da başka sağlam bina kalmadı. Hafif sarsıntılar 40 gün boyunca devam etti. Yer yer toprak yarıldı. Kiminden renkli kiminden de siyah sular fışkırdı. Sonra geri çekildi.”[7]
Günümüze yakın tarihlerde yapılan bir çalışma, 1654 ile 1798 yılları arasında İzmir’i ve çevresini etkileyen 47 depremin meydana geldiğini ve bunların çoğunluğunu da yangınların takip ettiğini ortaya koymuştur.[8] Tüm bu felaketler muhtemelen kerpiç ve kârgir ağırlıklı bir mimarî dokuya sahip olan Turgutlu’yu da büyük ölçüde etkilemiş ve her yıkımdan sonra kentin fiziksel dokusunu da değiştirmiş olmalıdır. Bu gibi depremlerden sonra ayakta kalmayı başaran yapılar, kuvvetli ihtimalle, taştan inşa edilmiş kalın duvarları olan Pazar Camii gibileridir.
Nitekim büyük hasar ve yıkıma yol açan böylesi şiddetli depremler, İzmir gibi şehirlerde inşa tekniklerinde ve hatta topyekûn mimarîde köklü değişikliklere neden olmuştur. Örneğin 30 Haziran ile 10 Temmuz 1688 tarihlerinde yaşanan depremlerin ardından Paul “Lucas, önceleri kârgir olan İzmir evlerinin 1688 depreminden sonra hımış olarak inşa edilmeye başlandığını ve sadece zemin katlarında taş kullanıldığını anlatır.”[9]
Günümüze yaklaştıkça kayıtla ve dolayısıyla yaşanan depremlere dair bilgimiz de artmaktadır. 3 Kasım 1862 depremi, buna bir örnek olarak kabul edilebilir. Anılan tarihte merkez üssü Turgutlu olan büyük bir deprem meydana gelmiştir. İlk depremin ardından artçıları da günlerce devam etmiş; bölge insanının tedirginliği bitmek bilmemiştir. Depremler sonucunda Turgutlu’da çok sayıda bina yıkılmış; birçok insan da vefat etmiştir.[10]
1862 depreminden kısa süre sonra, 1880 yılında da bölgede yıkıma neden olan bir deprem yaşanmıştır. İzmir ve Manisa çevrelerini etkileyen bu depremin artçıları da günlerce devam etmiştir. Depremde çok ciddi maddî zarar meydana gelmişse de can kaybı olup olmadığı hususunda bilgi sahibi değiliz. Bunun on yıl sonrasında, 4 Ocak 1890’da meydana gelen ve merkez üssü İzmir olan bir diğer depremde de Turgutlu’da ufak çaplı bir yıkım yaşanmıştır. 19. yüzyılın bölgedeki son büyük depremi ise 20 Eylül 1899 günü gerçekleşmiştir. Depremin merkez üssü Denizli’dir. Aydın ve Manisa çevrelerini de etkileyen bu deprem sonucunda Turgutlu’da bir ev yıkılmış; bazı evler ise ufak çaplı hasar görmüştür.[11]
Tarih boyunca bölgeyi birçok açıdan şekillendiren depremler, 20. yüzyılda da devam etmiştir. Bu dönemdeki depremler, Turgutlu’da büyük çaplı hasarlara yol açmasa da merkez üsleri ve yakın çevresinde can kayıplarına ve büyük yıkımlara neden olmuşlardır. 31 Mart 1928’de Torbalı’da meydana gelen 6.5 büyüklüğündeki, 28 Mart 1969’da Alaşehir’de gerçekleşen yine 6.5 büyüklüğündeki ve 28 Mart 1970’teki Gediz merkezli 7.2 büyüklüğündeki depremler, bunların en önemli arasındadır. Bölgede meydana gelen ve büyük hasar ile can kayıplarına neden olan son büyük deprem ise hatırlanacağı üzere 30 Ekim 2020’de meydana gelen, 6.6 büyüklüğündeki İzmir depremidir.
[1] Hasan Malay, “M.S. 17 Yılında Batı Anadolu’nun Başına Gelen Bir Büyük Deprem Felaketi”, https://www.hasanmalay.com/index.php/deprem/deprem , Erişim: 16.02.2023
[2] Veli Sevin, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası 1, Ankara 2016, s. 224.
[3] Mertcan Öntürk, Roma Döneminde Batı Anadolu’da (Asia Eyaleti) Meydana Gelen Depremler, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya 2020, s. 30.
[4] Melih Tınal, “19. Yüzyıl İzmir Depremleri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 54, Yıl: 2017, s. 373.
[5] Melih Tınal, a.g.m., s. 373.
[6] https://tr.wikipedia.org/wiki/1653_Do%C4%9Fu_%C4%B0zmir_depremi , Erişim: 16.02.2023.
[7] Ömer Aşçı, “Uşak’ın Küçük Kıyameti; 1653 Depremi”, https://www.usaktayiz.com/usakin-kucuk-kiyameti1653-depremi/ , Erişim: 16.02.2023.
[8] Ayda Arel, Tanzimat Öncesi İzmir Sanatında Yeni Yönelimler, İzmir 2002, s. 29.
[9] Ayda Arel, a.g.e., s. 30.
[10] Muzaffer Tepekaya-İlker Mümin Çağlar, “XIX. Yüzyılda Turgutlu’da Doğal Afetler”, Uluslararası Turgutlu Sempozyumu Bildirileri Cilt II, Turgutlu 2018, s. 868.
[11] Muzaffer Tepekaya-İlker Mümin Çağlar, a.g.m., s. 868.