KURTULUŞTAN SONRAKİ MUCİZE
Mehmet Gökyayla
7 Eylül 1922, Turgutlu tarihinin en önemli günlerinden birisi hiç şüphesiz; hatta belki de en önemlisi Günümüzden tam yüz yıl önce bu gün, düşman işgalinden kurtuldu bu şehir. Yaklaşık üç buçuk yıl süren ıstırap, keder, işkence ve eziyet dolu, esaret günleri, 7 Eylül 1922 tarihinde Türk ordusunun şehre girmesiyle sona erdi. Artık o kötü günler sona ermiş; yeniden bağımsızlığa kavuşulmuştu. Ancak bağımsızlığına kavuşan bu şehir, Batı Anadoludaki birçok benzeri gibi küle dönmüştü.
Türk ordusunun önünden düzensiz bir şekilde kaçan Yunan ordusunun özel eğitimli birlikleri Alaşehir, Ahmetli, Salihli ve Manisa gibi Turgutluyu da yakmışlardı. Yangın, öyle büyük bir yıkım getirmişti ki, buradaki altı binden fazla binadan ayakta kalabilen yalnızca birkaç yüz tanesiydi. Düşman işgalinden böylesine büyük bir yıkımla kurtulan Turgutlunun en baştan yeniden imar edilmesi gerekecekti. Hem de bu imar hareketi, yarıdan daha azına düşen nüfusa ve devletin yaşadığı maddî imkânsızlıklara rağmen başarılmak mecburiyetindeydi. Kurtuluştan hemen sonraki günlerde Turgutlu Kaymakam Vekili olan Binbaşı Ahmet Hamdi Beyin ifadesine göre öncesinde yirmi bin civarında olan ilçenin nüfusu, 1922 eylül ayının son günlerinde sekiz binlere düşmüştü.[1] Ahmet Hamdi Beyin Falih Rıfkı Ataya söyledikleri, o günlerin Kasabasını, yaşanan felaketi tam anlamıyla anlatmaktadır: Dikkat ederseniz sokaklarda seksenlik doksanlık birçok ihtiyarlar görürsünüz, Kasabanın havası pek güzeldir. Fakat facia müthiştir. İşte görüyorsunuz, ne kadar mesken, dükkân, bina varsa hepsi yandı. Ahali parasız, eşyasız, yiyecekseniz ve hayvansızdır. İlk geldiğim gün sokakta bir adamın, dilsiz gibi, bana işaret ettiğini gördüm. Meğer açlık ve susuzluktan sesi çıkmıyordu. Bu adam emekli bir miralaydı, önüne biraz ekmek ve su koyduk, küçük bir çocuk gibi yavaş yavaş yedi, bir müddet sonra sesi geldi, bize dönerek; Allaha çok şükür, yeniden doğdum! dedi. Sade o değil, hepsi yeniden doğdular.[2]
İşgalin son günlerinde yaklaşık beş bin Rum ve Ermeni, buradan Yunan ordusuyla birlikte ayrılmış, yangın günlerinde birçok Turgutlulu canını zor kurtarmış, yangından sonra başlarını sokacak bir yer bulamayan binlercesi de komşu il ve ilçelere dağılmıştı. Ayrıca sayısı hiçbir zaman tam olarak belirlenemeyen ancak anlaşıldığı kadarıyla üç bine yakın Kasabalı da o birkaç gün içerisinde şehit edilmişti.
Kurtuluş Savaşının ardından Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk defa, 26 Ocak 1923te Turgutluya gelmiştir. İstasyonda trenden inerek Turgutlulularla bir araya gelen Gazi Paşanın söyledikleri, şehrin o günlerdeki yani yangın ve kurtuluştan yaklaşık dört buçuk ay sonraki durumunu göstermesi açısından çok önemlidir: Biliyoruz ki, büyük sefaletler ve felaketler geçirdiniz. Evleriniz yakıldı, hemşehrilerinizden birçoğu şehit edildi. Fakat bütün bu cenk sizin için, heyetimiz için bir ders-i intibah ve teyakkuz olmuştur. Biz bu intibahla çalışacak olursak artık o kara günlerin avdetine imkân kalmaz. Milletimiz bu ziyanı az zamanda telafi edecektir.[3]
Peki ama tüm bu olumsuzluklara rağmen nasıl olacaktı da bu şehir o eski, mutlu günlerine geri dönebilecekti? İşte mucize, tam da burada başlamaktadır. Her şeyden önce işgal ve esaret bitmiş; Gazi Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde yepyeni bir devlet yükselmeye, daha önce hayal bile edilemeyen işler yapılmaya başlamıştır.
Kurtuluşun, yeniden kazanılan bağımsızlığın getirdiği güven, burada yaşayanlar için çok kısa süre içerisinde toparlanabilmenin ilk etkeni olmuş olmalıdır. Dönemin Turgutludaki yöneticileri de şehri ve buradaki nüfusu başarıyla idare etmiş ve yönlendirmiş örnek kişilerdir. Kurtuluşun hemen ardından kaymakam vekilliğine getirilen Binbaşı Ahmet Hamdi Bey hakkında Falih Rıfkının yazdıkları, bunu kanıtlar niteliktedir:
Kaymakam Bey bizi yeni inşaata doğru götürdü. Yangından yirmi altı gün sonra, bir tarafta küller arasından ceset çıkaran esirler, öbür tarafta muvakkat kerpiç barakalar yapıyor. Henüz hiçbir tarafta çalışıldığını görmediğimiz için, Kasaba kaymakamının eserini hürmetle seyrettik. Bu kaymakamın hususiyeti şundadır ki Kasabalıların ıstırabını kendi ıstırabı gibi benimsemiştir. Bir tek emeli var: Halkı yedirmek ve yatırmak! Ve bunun için günde on sekiz saat çalışıyor.
-Bir çekiç, bir keser bulmak için yanmamış köylere gidiyorum, çiftçilere yalvarıp ödünç alıyorum. Fikrim önce Kasaba haricinde kerpiç ve kârgir binalar yaptırıp ahaliyi iskân etmek, sonra bir plan göre Kasabayı yeniden yapmaktır.[4]
Aynı şekilde belediye başkanlığına vekâleten görevlendirilen Hasan Şevki Bey de müstesna simalardandır. Hasan Şevki Bey, bu görevinden sonra da Himaye-i Etfal Cemiyeti Kasaba Şubesi, Türk Ocağı Kasaba Şubesi ve Kasaba Ticaret Odası gibi sivil toplum kuruluşlarında başkanlık görevlerinde bulunmuş ve 1930ların ikinci yarısına kadar ilçede önemli işler yapmıştır.
Bağımsızlık, başarılı yöneticiler, bölge insanının çalışkanlığı; toprağın bereketi ve ilçenin coğrafî konumunun avantajlarıyla bir araya gelince birkaç yıl içerisinde ekonomik hamleler de arka arkaya gelecektir. İşgalden kurtuluşun hemen üzerinden daha çok zaman geçmeden, 1928 yılına gelindiğinde Turgutluda 9 tane fabrikanın çalışmakta olduğunu görüyoruz. Bunların büyük kısmı un ve çırçır işlemekte, bir tanesi tahin ve susam yağı üretmektedir. Bir diğeri ise, dönemin şartlarında muhtemelen Türkiyenin ilk modern kiremit fabrikası olan Kısmalıdaki Turgut Kooperatif Şirketi Marsilya Kiremidi Fabrikasıdır.[5]
Tarımsal üretim, sanayi ve ticaret birlikteliğinin sonucunda nüfus verileri de hızla eski günlere dönmüş ve hatta geçmiştir. 1927 nüfus sayımına göre Turgutlunun nüfusu, 16.468i ilçe merkezinde, 14.638i ise köylerde ikamet eden 31.106 kişidir.[6] Cumhuriyet döneminin 1935te yapılan ikinci nüfus sayımına göre de ilçenin nüfus artışı hızla devam etmektedir. Buna göre 1935te Turgutluda 21.676sı ilçe merkezinde, 19.059u da köylerde olmak üzere 40.735 kişi yaşamaktadır.[7] Görüldüğü üzere 1927den 1935e gelinene dek ilçenin toplam nüfusu %30un üzerinde bir oranda artmıştır.
Ekonomik gelişmeler, Turgutlunun fizikî anlamda gelişmesini, imarını da beraberinde getirmiştir doğal olarak. 1927 yılının ağustos ayında buraya gelen Haydar Rüştü de o günlerde kaleme aldığı yazıda işin bu tarafına dikkat çekmektedir: Kasaba istasyonundan şehrin içine doğru ilerledikçe nazar-ı dikkati en evvel celp eden şey yeniden açılan sokaklar ve meydanlar oluyor. Eski Kasabanın mevic, dar sokakları gönle ne kadar kasvet veriyor idiyse yeni Kasabanın geniş ve temiz caddeleri de bilakis insanın gözünü ve gönlünü güldürüyor. Taraf taraf açılmış geniş sokakların kenarlarına dizilmiş olan rahat ve huzuru muemmen güzel yuvalar, yeni müesseseler birkaç sene sonra burada şirin bir şehrin vücud bulacağını işaret eyliyor.[8] Keza aynı yıl ilçeyi ziyaret eden Hizmet gazetesi başyazarı Zeynel Besimin ifadeleri de aynı minvaldedir: Bir buçuk sene evvel Kasabaya gelmiştim. Şehrin o zamanki halini tarif için tanıdıklarımdan bir zatın yan yana iki yatak alan kulübesinde yattığımı, yani yatılacak yer dahi bulunamadığını söylemek kâfidir zan ederim. Fakat bu defa o Kasaba korkunç bir hayal şeklinde maziye karışmış. Şirin Kasaba, güzel Kasaba yeni mebanisiyle insanın yüzüne gülüyor.[9]
Tüm bunlar yaşanırken elbette Turgutluda hayatın her alanı, tüm yönleriyle mükemmel değildir. Turgutlu, bazı açılardan, işgalin son günlerinde yaşanan yangınlardan kendisi kadar etkilenmeyen Akhisar gibi kimi ilçelerin birkaç yıl gerisinden gelebilmektedir. Ekonomik hareketlenmenin zirveye yaklaştığı bir dönemde, 1929 ekonomik krizi ve bu krizin iyileşme sürecinde başlayan İkinci Dünya Savaşı, tüm dünyayı kasıp kavurmuş ve etkileri haliyle Turgutluda da yoğun olarak hissedilmiştir. Bu gibi etkenler, Turgutlunun ekonomik alanda daha müreffeh bir hale gelmesine, gerek devlet gerek vatandaş eliyle yürütülen imar faaliyetlerinin zaman zaman gecikmesine neden olmuştur. Böylesi büyük olumsuzluklara, engellere rağmen, 1922 yılının eylül ayında neredeyse haritadan silinen bir şehrin yirmi-yirmi beş yıl gibi bir zaman diliminde yeniden çevresinin en önemli yerleşim yerlerinden birisi haline gelmesi ve birçok açıdan örnek gösterilir olması, öyle sanıyorum ki ancak mucize kelimesi ile tanımlanabilir.
[1] Falih Rıfkı Atay, Kasaba Harabelerinde, İzmirden Bursaya, bty, İstanbul, s. 67.
[2] Falih Rıfkı Atay, a.g.e., s. 67-68.
[3] Doç. Dr. Mevlüt Çelebi, Atatürk ve Manisa, Manisa 2006, s. 23.
[4] Falih Rıfkı Atay, a.g.e., s. 70-71.
[5] Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnâmesi 1927-1928, Matbuat Müdüriyet-i Umumîsi, s. 967-968 arası ek.
Bu yılların sanayi tesisleri hakkında daha detaylı bilgi için bakınız: Mehmet Gökyayla, Turgutlunun İlk Sanayi Tesisleri, https://www.turgutluyanki.com/turgutlu-nun-ilk-sanayi-tesisleri/48664/
[6] Hasancan Eralaca, 20. Yüzyılda Turgutlunun Demografik Durumu, 20. Yüzyılda Turgutlu, Turgutlu 2019, s. 120.
[7] Hasancan Eralaca, a.g.m., s. 122.
[8] Nejdet Bilgi, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Turgutlu (1923-1928): İmar, İnşa, İktisat ve Ziraat, 20. Yüzyılda Turgutlu, Turgutlu 2019, s. 271-272.
[9] Nejdet Bilgi, a.g.m., s. 272-273.