KURTULUŞ GÜNLERİNDEN HAZİN BİR HATIRA[1]
Mehmet Gökyayla
Millî mücadele günlerinden, Turgutlu’nun işgal ve kurtuluşu ile yangın günlerinden daha önce de birçok vesileyle bahsettim. Hatta kimi zaman aynı konuyu, aynı olayları tekrar ediyormuş gibi hissettiğim de oldu. Ancak Turgutlu başta olmak üzere Ege Bölgesi’ndeki yerleşim yerlerinin, bunun da ötesinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin temelleri o günlere dayanıyor. O dönemi hakkıyla anlamadan bugünü anlamlandırmak da pek mümkün görünmüyor bana. Okuyacağınız yazı, yine o günler hakkında olacak.
Kurtuluş Savaşı’nın son günlerine gelinmiştir. Türk ordusunun karşısında dağılan Yunan birlikleri Ege Denizi’ne doğru çekilirken bir taraftan da bölgedeki yerleşim yerlerini yakıp yıkmaktadır. Turgutlu da Yunan askerlerinin yaktığı yerlerden birisidir. Yangın şehrin çeşitli bölgelerinde aynı anda başlarken Kasabalılar canlarını kurtarabilmek adına evlerini terk ederek şehir dışına kaçmışlardır. Tam bir can pazarıdır yaşanan. ‘Yangın postası’ denilen ve üçer askerden oluşan küçük mangalar binaları yakmakta; tüm değerli eşyaları gasp etmekte ve Kasabalılara sonu ölümle biten her türlü eziyeti reva görmektedir.
O birkaç gün içerisinde Turgutlu’da kaç sivilin şehit edildiği hiçbir zaman kesin olarak tespit edilememiştir. Yangından dolayı yıkılan binaların enkazları altında kalan ya da su kuyularına atılmış olan şehit cenazelerinin kokusu, Turgutlu’nun sokaklarına sinmiş; haftalar sonra bile bulunan cesetler olmuştur. Bazı cenazeler ise hiçbir zaman tespit edilememiştir.
Acemlerin Hüseyin de işte o yangın günlerinde karısı Şerife Hoca ve o sıralarda 12-13 yaşlarında olan oğlu Mehmet Ali ile birlikte Kısmalı mevkiinde korunaklı buldukları bir yere saklanmış; o kara günlerin geçmesini beklemektedir. Bir anda doğu istikametinden süratle gelen bir Yunan birliğini fark ederler. Hüseyin ve ailesinin elinde herhangi bir silah yoktur. Yunan askerlerinin sayısı da hiç az değildir. Görünmemek için iyice kuytuya çekilip nefeslerini tutarlar. Ancak askerler, henüz bir çocuk olan Mehmet Ali’nin istemeden çıkardığı sesi duyarlar.
Kökenleri İran’a dayandığı için “Acemlerin” lakabı ile tanınan Hüseyin için seçme şansı yoktur. Ailesini korumak için ortaya çıkacak ve kendisini askerlere gösterecektir. Saklandıkları yerden çıkar ve Yunan askerlerine yanaşır. Belki de para veya yiyecek isteyip gideceklerdir. Gerçi Kasaba’da yaşananlara şahit olduktan sonra bu ihtimal, pek de akla yakın gelmemektedir.
Birkaç saniye içinde Yunan askerleri Hüseyin’in çevresini sarmıştır. Elleri tetikte, silahları ona yöneltilmiştir. “Karaoğlanlı ne tarafta?” diye sorar kırık Türkçesiyle askerlerden birisi. Hüseyin hem Karaoğlanlı köyünün bulunduğu yönü gösterir hem de anlatır oraya nasıl gideceklerini. İstedikleri bilgiyi aldıktan sonra artık onunla bir işi kalmamıştır askerlerin.
Ailenin erkeği Yunanlılarla konuşurken anne Şerife Hoca ve oğul Mehmet Ali gizlendikleri yerde seslerini çıkarmadan izlemektedirler. Az sonra görecekleri, ömürlerinin sonuna kadar gözlerinin önünden gitmeyecektir. Yunan askerlerinin sorularını cevaplayan Hüseyin, cevap verdiği o askerler tarafından hiçbir gerekçe olmadığı halde ve ne olduğunu anlamaya fırsat dahi bulamadan vurulup şehit edilmiştir.
Hüseyin’in cansız bedeni, secde pozisyonunda yere çöker ve o pozisyonda kalır. Yunanlılar hiçbir şey olmamış gibi hızla devam ederler yollarına. Şerife ile Mehmet Ali, koşarak giderler Hüseyin’in yanına ama yapacak bir şey yoktur. Ana oğul, takip eden dakikalarda gelen birkaç Turgutlulu ile birlikte kazdıkları mezara şehit düştüğü pozisyonda, secde eden ifadesiyle defnederler Hüseyin’i. Hüseyin, vatana eklenmiştir artık. Şerife, Mehmet Ali ve sonrasında Mehmet Ali’nin çocukları, yıllarca aksatmadan ziyaret edeceklerdir şehit Hüseyin’in mezarını. Ta ki 1960’lı yıllara kadar… O yıllarda inşa edilen Kısmalı mevkiindeki ana sulama kanalı, tam da bu mezarın üzerinden geçmiştir. Artık ne mezarı vardır Hüseyin’in ziyaret edilebilecek; ne de hatırası dışında herhangi bir kalıntısı…
[1] Bu yazıda aktaracağımız hatıra, Acemlerin Hüseyin’in oğlu Mehmet Ali’nin torunu Gülesen Esen Hanımefendi tarafından 3 Şubat 2023 tarihinde bizlere aktarılmıştır.