KASABA MI TURGUTLU MU?
Mehmet Gökyayla
1-Kasaba mı?
Zaman zaman keyifle yürütülen bir tartışmadır bu kentin asıl adının Kasaba mı, yoksa Turgutlu mu olduğu. Kimileri Kasaba, kimileri de Turgutlu’dan yana tavır takınmaktadırlar. Bir dönem Kasaba olmasına rağmen şu anki resmî isim Turgutlu olduğu ve Kasaba isimlendirmesi zamanla unutuluyor olduğu için, Kasaba ismini tercih edenlerde içten içe geçmiş, bir daha geri gelmeyecek o güzel günlere duyulan özlemin yönlendirici olduğunu da düşünebiliriz.
Kasaba’nın da, Turgutlu’nun da çeşitli dönemlerde resmen, devlet katında da kullanılır olmasından dolayı, her iki kelimenin kökenlerine gidip bu kente neden bu isimlerin verildiğini sorgulamamız, sanıyoruz ki, yerinde olacaktır. Böylelikle asıl olanın hangisi -belki ikisi de- olduğu daha rahat anlaşılabilir. Bunun için elbette yerleşim yerinin kuruluş günlerine doğru bir seyahate çıkmamız gerekecek.
İçerisinde yaşadığımız bu şehre ait Osmanlı arşiv belgelerinde rastladığımız ve 15. yüzyıla ait olan en eski kayıtlarda[1] buranın ismi Kasaba veya Turgutlu değil de; ‘Turutlu’ olarak geçmektedir. Bu isim, yüzyıllar içinde değişiklik göstererek Durgutlu, Durkutlu, Turkutlu gibi farklı şekillerde de karşımıza çıkacaktır. Arşivlerde yer alan belgelerde, yani resmî kayıtlarda Kasaba adının kullanılır olması ise, çok daha sonraki dönemlerde gerçekleşecektir ve ‘Kasaba’ adı yalnız başına değil; ‘Kasaba-i Turgutlu’ yani Turgutlu Kasabası şeklinde olacaktır.
Kasaba kelimesi, Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre, “Şehirden küçük, köyden büyük, henüz kırsal özelliklerini yitirmemiş olan yerleşim merkezi, belde” anlamına gelmektedir.[2] Kubbealtı Lügati’nin kasaba tanımlaması da çok farklı değildir: “Köyle şehir arası yerleşim yeri, küçük şehir.”[3] Zaten sözlüklere bakmasak bile hepimizin aklındaki kasabaya dair çağrışım, benzeri yönde olacaktır: Köyle şehir arasında, orta büyüklükte, tarımsal nitelikleri devam eden, tam anlamıyla şehir niteliği göstermeyen bir yerleşim yeri…
Kelimenin etimolojik kökenine gidecek olursak her ne kadar zaman zaman halk arasında bir kasabın gün içerisinde kestiği hayvanın etini akşama kadar bitirebildiği, bir başka deyişle soğutma teknolojisinin olmadığı dönemde bir kasap dükkânının mevcut olabileceği yerleşim yeri anlamına geldiğine dair bir rivayet bulunsa da hakikat pek öyle değildir.[4]
Kasaba, Arapça kökenli bir kelimedir. Prof. Dr. Tuncer Baykara’nın ifadesiyle, “Arap kaynaklarında şehrin veya bölgenin ana parçasını, merkezini, surla çevrili kısmını ifade etmek üzere kullanılan ve askerî garnizonun bulunduğu müstahkem kalenin, daha sonra da buna benzer bir kalesi olan yerleşme yerinin adı olan kasaba tabiri, Hindistan’dan Kuzey Afrika’ya kadar yaygınlık kazanmıştır.”[5]
Turgutlu tarihi hakkında ilk kitabı yayınlamış olan Dr. Niyazi Dinçsoy da bu anlama yakın bir tanım vermektedir ‘kasaba’ kelimesi hakkında: “Bir komutan ya da reis ile askerlerinin oturtulduğu, ‘berkitilmiş’ kaleye de, bir kalesi olan bütün şehir ve kazaların önemli yerlerine de ‘kasaba’ adı verilmiştir. Kentimizin bu adı da, yeni değildir. Zamanımızda, Kuzey Afrika’da şehir savunmasının son hattı olan ve içinde ‘valinin’ ya da o yerin amirinin oturduğu iç kaleye de ‘Kasaba’ denir……. Kimi şehirlerdeki Kasabalar da sanki, şehrin dışında ikinci bir şehir gibidir.”[6] Örneklemek gerekirse, Cezayir’in başkenti olan Cezayir kentinin tarihî merkezi günümüzde de ‘Kasaba’ adıyla anılmaktadır.
Tuncer Baykara’dan ve Mustafa Niyazi Dinçsoy’dan alıntıladığımız her iki tanımda da aslında iki farklı kullanımdan söz edildiği dikkat çekecektir. Bunlardan birincisi, yerleşim yerinin surla çevrili merkezi; ikincisi ise, bir askerî garnizonun bulunduğu müstahkem kalesi olan yerleşim yeridir. İkinci anlama dikkatle bakacak olursak, kalenin yerleşim yerinin çevresini kuşatan bir yapıda olması bir zorunluluk değildir. İçerisinde o bölgeyi korumak, savunmakla mükellef olan bir garnizonun yani askerî birliğin bulunduğu kale, yerleşim yerinin hemen yanında yahut yakınında da olabilir.
Charles Texier, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarının önemli bölümünü gezen bir seyyahtır. Arkeolog ve mimar olan Texier, 1833 ve 1843 yıllarında iki kez Anadolu seyahati yaparak buradaki yerleşim yerlerini ve tarihî alanları gezmiş[7] ve gördüklerini, izlenimlerini çok kıymetli bir seyahatnamede bir araya getirmiştir.
Texier, ‘Küçük Asya / Coğrafyası, Tarihi, Arkeolojisi’ adıyla Türkçe’ye çevrilen eserinin Turgutlu ile ilgili bölümünde, “… ovanın sonunda Kasaba (Cassaba) adındaki küçük şehir vardır. Bu kelimenin Türkçe anlamı kale demektir; fakat şehirde biraz olsun böyle bir şey yoktur. Sakinleri hep çiftçilerdir.”[8] demektedir. Anlaşıldığı gibi, Texier de, kelimenin kale ile ilintili olan orijinal anlamından yola çıkarak Kasaba/Turgutlu’nun yanında, yöresinde bir kale aramış ama bulamamıştır.
Tüm bunları belleğimizde saklı tutarak günümüzden de, Charles Texier’nin bu bölgeye geldiği 1840’lı yıllardan da birkaç yüzyıl daha geriye gidelim. On yedinci yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin birçok yerinde ‘celali’ olarak adlandırılan halk kitlelerinin ayaklanmalarıyla geçmiştir. Bu ayaklanmaların ve ayaklananların temel derdi, çoğunlukla devletin bizatihi kendisiyle değil; çeşitli yöneticileriyle, devlet adamlarıyladır. Turgutlu’nun içerisinde yer aldığı bölge de bu anlamda istisnaî bir konumda değildir elbette. Konuyla ilgili olarak Saruhan Sancağı’nda yaşananlardan kadı sicillerine yansıyan birçok örnek, M. Çağatay Uluçay’ın XVII. Asırda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri[9] adlı kitabında görülebilir. Söz konusu dönemde yaşanan olayların Turgutlu ve civarına yansımaları, o günlere ait bir arşiv belgesinde açıkça dile getirilmiştir. Hasancan Eralaca tarafından yayınlanan belge, hem celali hareketleri hem de Turgutlu Kalesi ile doğrudan bağlantılıdır. Eralaca’nın anlatımıyla belge;
“Turgutlu ahalisi tarafından padişaha yazılan bir mektuba cevap niteliğindedir. Turgutlulular Sultan 1. Ahmet’e bir mektup yazmışlar ve padişah da isteklerini değerlendirip uygulanmak üzere Manisa kadısına bu yazıyı göndermiştir. Belgede anlatıldığına göre Celali eşkıyaları Turgutlu ve çevresindeki köylere baskınlar yapıp ahaliyi soyduğu için Turgutlu ahalisi dağlara kaçmış, bunun sonucunda bilinmeyen bir tarihte padişahın emriyle Turgutlu’ya bir kale inşa edilmiştir. Ancak Saruhan sancak beyi 1600’lerin başlarında meçhul bir sebeple bu kaleyi yıktırmak istemiş ve bu amaçla girişimlerde bulunmuştur. Turgutlu ahalisi ise yazdıkları mektupta padişaha hitaben ‘eğer bu kale yıkılırsa biz mallarımız ve erzaklarımızla dağa kaçmak zorunda kalırız’ demekte ve dolayısıyla bu kalenin yıkılmaması için padişahtan ricada bulunmaktadırlar. Padişah 1. Ahmet bu hususu değerlendirmiş ve Manisa kadısına ahali ve yöneticiler arasında hakem olmasını emretmiş, ‘eğer kalenin kimseye zararı yoksa ve hatta ahali bundan fayda görüyorsa kalenin yıkılmasına engel ol’ şeklinde talimat vermiştir. Kadı da bu kalenin herhangi bir zararının olmadığı yönünde hüküm vermiş olmalı ki, Turgutlu’daki bu kale varlığını devam ettirmiştir.”[10]
Turgutlu Kalesi’ne dair şu ana kadar bulabildiğimiz tek ve en açıklayıcı belge budur. 15 Mart 1609 tarihine ait olan bu kayıt, bir kalenin varlığını herhangi bir tereddüde gerek bırakmayacak şekilde kanıtlamaktadır ve bu kale, bölgenin güvenliğinin sağlanmasında önemli pay sahibi konumdadır. Hatta belki de kalenin sağladığı güvenlik sonucunda ovadaki bazı köyler boşalarak oralarda yaşayanlar Turgutlu’ya taşınmışlar ve Turgutlu’nun o dönemki nüfusunun artmasına vesile olmuşlardır. Dolayısıyla dönemin Turgutlu’sunun nüfusunun artmasının belki de en önemli nedeni, kalenin sağladığı güvenlik olmuştur.
Turgutlu’nun bir diğer özelliği, başta Evliya Çelebi Seyahatnamesi olmak üzere farklı kaynaklarda gördüğümüz üzere, yeniçerilerin bol olduğu bir yerleşim yeri olmasıdır. Evliya Çelebi buradan bahsederken: “Müftüsü, nakibi, kethüdayeri ve serdarı vardır. Zengin tüccarı, ayanı ve askerî taifesi çoktur. Trabzon Vilayeti’nin Lâz taifesi gibi bu şehir halkının anadan doğan oğlanları yeniçeridir.”[11] diyerek Turgutlu’daki yeniçerilerden ve yeniçerilerin çokluğundan bahsetmektedir. Ayrıca 1600’lerin sonları ve 1700’lerin ilk yıllarına ait tahrir yani arazi sayımı kayıtlarındaki ifadelerden de burada ikamet eden küçümsenmeyecek sayıdaki kişinin yeniçeri olduğu anlaşılmaktadır. Hiç şüphesiz bahsedilen yeniçeriler bir garnizonu oluşturmakta; hem sefer halinde savaşa gitmekte hem de bölgenin asayişini temin etmekteydiler ve bu birliğin karargâh olarak kullanacağı bir mekânlarının bulunması gerekiyordu ki Turgutlu kalesinin işte bu işlevi yerine getirdiği kanaatindeyiz.
Peki ama günümüze en küçük bir parçası bile ulaşmamış olan, hatta 1840’lı yıllarda bölgeyi ziyaret eden Charles Texier’nin bile görmediği, dolayısıyla 1840’larda bile ayakta olmayan bu kale neredeydi ve neden günümüze oranla böylesine erken bir dönemde ortadan kalkmıştı?
Bu soruların cevaplarını elimizde tereddüde yer bırakmayacak belgeler olmasa bile bazı bilgi kırıntıları ve yapacağımız yorumlarla, ancak yine de temkinli bir yaklaşımla verebilecek durumdayız. Bir diğer ifadeyle yazının bundan sonraki kısmında yer alan çıkarımlar, şu anki bilgilerimiz doğrultusunda ve ulaşabildiğimiz verilerle kaynaklar üzerinden yaptığımız yorumlardır.
Bugüne kadar yaşı belirli bir seviyenin üzerinde olan bazı Turgutlululardan, birbirinden farklı zaman ve ortamlarda 1970’li yıllara kadar Turgutlu Ovası’nın Yarıntı mevkiinin bazı bölgelerinde ve zemin seviyesinde kale duvarına benzer bazı yapı kalıntılarının bulunduğunu, ancak tarımsal faaliyetlerin getirdiği zorunluluklardan dolayı bu kalıntıların günümüze dek maalesef yok olup gittiğini duyduk. Her ne kadar söz konusu bölgede bu tür bir kalıntıyı kendi gözümüzle görmüş olmasak bile alanın yakınlarında yer alan ve halen ‘Koca Mezarlık’ adıyla anılan mevki, burada bir dönem yerleşimin var olduğunu göstermesi açısından anlamlıdır çünkü bu gibi isimler hiçbir şekilde boş yere verilmez; bir bölge ‘mezarlık’ adıyla anılıyorsa ve günümüzde burada bir mezarlık yoksa, bölgenin geçmişte böylesi bir işleve sahip olduğu, zamanla mezarlık hüviyetini yitirdiği düşünülmelidir. Ayrıca Koca Mezarlık denilen mevkide arazisi olanların tarımsal faaliyetleri esnasında zaman zaman mezarlara rastladıkları da bilinmektedir. Dolayısıyla günümüze ulaşmayan Koca Mezarlık’ın kale ile ilintili olabileceğini, yine temkinli olmak koşuluyla öne sürebiliriz. Vurgulamakta yarar görüyoruz ki, kalenin yeriyle ilgili öne sürdüklerimiz yalnızca yorumdur ve ortaya çıkabilecek yeni bilgiler yorumlarımızın değişmesine neden olabilir.
Turgutlu’daki yeniçeri birliğinin ve kalenin sonu ise doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’nin II. Mahmut döneminde yeniçerileri ve yeniçerilik sistemini ortadan kaldırmasıyla ilintilidir. Kadir Emre Gökyayla’nın 1980’li yıllarda Kemal Simav’dan dinlediğine göre, Turgutlu Kalesi, yeniçeriliğin kaldırıldığı yıllarda devlet tarafından tamamen yıktırılmıştır.[12] 1826 yılında gerçekleşen ve Osmanlı kaynaklarında acı bir şekilde ‘Vaka-yı Hayriye’ olarak adlandırılan, yeniçeriliğin kaldırılması ve yeniçerilerin yok edilmeleri süreci, bu askerlerin, devletin tüm imkânları kullanılarak tüm hatıralarıyla birlikte izlerinin silinmesi anlamına gelmektedir. Öyle ki, dönemin kaynaklarında Yeniçeri “ocaklarının külliyen ref’ine ve rû-yı arzdan yeniçerilik namının eseri bile” kalmayacak şekilde[13], yani yeryüzünden eserleri, hatıraları bile kalmayasıya gerçekleştirilen bir yok edilmeden bahsedilmektedir. Öyle ki pek çok kaynakta anılan süreç boyunca yeniçerilerin mezar taşlarının dahi yok edildiği ifade edilmektedir. Hal böyle iken, yeniçerilerin hatıralarının bile yeryüzünden sonsuza dek silinmelerinin amaçlandığı dönemde, yeniçeri yatağı ve karargâhı olan ve gerekirse kendilerini savunabilmek amacıyla rahatlıkla kullanabilecekleri bir kalenin ayakta bırakılmayıp devlet eliyle tamamen yok edilmiş olması, akla son derece yakın ve olası gelmektedir. Tam da bu nedenden dolayı yani yıkılıp yok edilmesinden dolayı kaleyi Texier görmemiş olmalıdır. Yeniçeriliğin kaldırıldığı tarih olan 1826’dan 15-20 yıl sonra buralara gelen seyyah, Kasabalılara bu konuyu sormuşsa bile o günün şartlarında net bir cevap alamayacağı, yeniçeri kıyımının üzerinden bu kadar kısa bir zaman geçmişken buralıların soru karşısında bile tedirgin olabilecekleri, çekindikleri için de sessiz kalacakları aşikârdır. Kasaba, adını bu kaleden almış ise, yapının yok olması günümüzdeki belirsizliğin, ismi hakkıyla anlamlandıramamamızın temel nedeni olmalıdır.
Turgutlu Kalesi ile ilgili olarak zaman zaman öne sürülen iki husus bulunmaktadır. Bunlardan ilki bir fotoğraf, diğeri de Yaylalıkapı adını taşıyan sokakla ilgilidir. Fotoğrafçı Ahmet Hamdi Bey tarafından muhtemelen 1920’lerin sonları ya da 30’ların başında çekilen bahsi geçen fotoğrafta dört adet çok büyük yapı ayağı ya da sütun ve çevrelerinde evler görünmektedir. Ahmet Hamdi Bey’in vefatından sonra fotoğrafı bulanlar tarafından, burasının olsa olsa Turgutlu’daki kalenin surlarının son kalıntıları olabileceği sonucuna varılmıştır. O günlerde pek bilinmeyen birinci nokta, Ahmet Hamdi Bey’in Ege Bölgesi’nin birçok yerinde fotoğraf çektiği, ikinci ve bundan daha önemli nokta ise bahsi geçen fotoğrafın Alaşehir’de çekilmiş olduğudur. Görünen yapı da, Alaşehir’deki meşhur St. Jean Kilisesi’dir.
Yaylalıkapı konusu da bir taraftan bu fotoğrafla ilintilidir çünkü fotoğraftaki kalıntıların ‘Turgutlu surlarının Yaylalıkapı Sokağı’ndaki son kalıntıları’ olduğu iddia edilmiştir. Öyle ya, sokağın isminde geçen ‘kapı’ kelimesi boşuna olmamalıdır. Evet, boşuna değildir bu isimlendirme ama buradaki kapı, sur kapısı değildir. Yaylalıkapı Sokağı’nın bu adla anılmasına neden olan hakiki bir kapı olup olmadığını bilmiyoruz ancak bu güzergâh, çok muhtemelen, doğu istikametinden gelişte Turgutlu’nun girişlerinden birisi olmalıdır. Dolayısıyla burası, fizikî yapı olarak karşılığı bulunmasa dahi Turgutlu’nun giriş kapılarından, Kasaba’ya giriş noktalarından birisidir. Kral Yolu olarak da anılan tarihî ticaret yolunun rotası ve Turgutlu’nun ilk kurulduğu bölge dikkate alındığında iddiamız rahatlıkla anlaşılacaktır.
Yazının başlangıcında da belirttiğimiz üzere, arşiv belgelerinde ilk olarak Turutlu adıyla anılan bu kent, daha yoğun olarak 19. yüzyıldan itibaren Kasaba şeklinde anılmaya başlamıştır. Önceki dönemlerdeki ‘Kasaba-i Turgutlu’ gitmiş; yerine yalnızca Kasaba gelmiştir. Kasaba isminin resmiyet kazanması ve resmî belgelerde Turgutlu’nun yerine geçmesi ise, öyle sanıyorum ki, demiryolunun çalışmaya başlaması sonrasında gerçekleşmiştir. Bilindiği gibi Kasaba-İzmir Demiryolu’nun İzmir ile Manisa arasındaki kısmı, 1865 yılının ekim ayında, Manisa’dan Turgutlu’ya kadar olan geri kalan kısmı ise bir ay sonra, 1866’nın ocak ayında işletmeye açılmıştır[14] ve bu hattın adı Kasaba Demiryolu Hattı’dır.[15] Kasaba’nın kısa zamanda çok daha gelişmesini, nüfusunun daha da hızla artmasını, adının çok daha yaygın olarak duyulup bilinmesini sağlayan demiryolu hattı, olasılıkla, yerleşim yerinin resmî adının değişmesindeki en önemli etken olmuştur.
Kasaba’dan yeniden Turgutlu’ya dönüş ise, 1930 ya da 1931 yıllarında gerçekleşmiştir. İsim değişikliğinin nedenini ya da tam tarihini, şu an için, maalesef bilmiyoruz.[16] Zaman çıkarımımız ise bazı kamu kurumlarının matbu evraklarındaki antet değişikliğinden kaynaklanıyor. Örneğin belediyenin bakkallar gibi çeşitli esnaf gruplarına verdiği sağlık karnelerinde 1930 yılında Kasaba Belediyesi, 1931 yılında ise Turgutlu Belediyesi ifadeleri yer almaktadır. Şu ya da bu nedenle Kasaba ismi 1930’ların ilk yarısında tarih sahnesinden çekilmiş ve yerini Turgutlu’ya bırakmıştır. Turgutluluların günümüzde de hafızasında varlığını sürdüren ve halen zaman zaman kullanılan ‘Kasaba’ kelimesi, günümüzde bu kentte yaşayanlarda geçmişe duyulan özlemin belki de tek kelimeyle ifade edilişi haline gelmiştir. Şimdi gelelim Turgutlu’ya…[17]
[1] Hasancan Eralaca; Turgutlu’nun Kaybolan Köyleri; Turgutlu; 2021; s. 12-13
[2] https://sozluk.gov.tr/ ; Erişim: 28.08.2021
[3] http://lugatim.com/s/kasaba ; Erişim: 28.08.2021
[4] Kelimelerin kökenine dair bile olsa halk hafızasının var ettiği söylem ya da inançların tamamının, gerçekliği yansıtsa da yansıtmasa da, çok kıymetli olduğunu düşündüğüm için bu ifadeleri yazmak gerektiğini düşünüyorum. M. Niyazi Dinçsoy da böyle bir yakıştırmanın çok zorlama olduğunu ve doğru olmadığını belirtmektedir. (Yöremizin Tarihinde Turgutlu’nun Dramı ve Mustafa Kemal Atatürk; s. 169)
[5] Tuncer Baykara; “Kasaba”; Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi; https://islamansiklopedisi.org.tr/kasaba ; Erişim: 20.08.21
[6] Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy; Yöremizin Tarihinde Turgutlu’nun Dramı ve Mustafa Kemal Atatürk; bty; Turgutlu; s. 169.
[7] Doç. Dr. Faruk Güçlü; “Fransız Tarihçi, Arkeolog ve Mimar Charles Texier ve Kapadokya’nın Tanıtımı”; https://www.fibhaber.com/fransiz-tarihci-arkeolog-ve-mimar-charles-texier-ve-kapadokyanin-tanitimi-makale,2262.html ; Erişim; 26.08.2021.
[8] Charles Texier; Küçük Asya / Coğrafyası, Tarihi, Arkeolojisi; İkinci Cilt; Çev: Ali Suat; 2002; Ankara; s. 72.
[9] M. Çağatay Uluçay; XVII. Yüzyılda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri; 1944; İstanbul
[10] Hasancan Eralaca; “Turgutlu Tarihine Dair Çok Önemli Bir Belge: Turgutlu Kalesi’ne Dair”; https://www.turgutluyanki.com/turgutlu-kalesi-ne-dair/45606/ ; Erişim: 05.09.2021
[11] Seyit Ali Kahraman; Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi; 9. Kitap 1. Cilt; İstanbul; 2011; s. 71
[12] Ağabeyim Kadir Emre Gökyayla, o günlerde 80 yaşlarında olan Kemal Amca’nın, bu anlattıklarını kendi dedelerinden dinlemiş olduğunu söylemişti.
[13] Muhammed Emirhan Ongan, Taner Güney; “Yeniçeriliğin Kaldırılışı ve Sosyoekonomik Sonuçları”; KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi; Sayı: 20; 2018; s. 42
[14] Arif Kolay; Anadolu’da İşletmeye Açılan İlk Demiryolu İzmir-Kasaba Hattı ve Uzantıları; 2019; Ankara; s. 42
[15] İzmir ile Kasaba arasındaki demiryolunu inşa edip işletmek amacıyla imtiyazı alan firmanın orijinal adı, “Smyrna & Cassaba Railway Company” idi.
[16] Bir yerleşim yerinin isim değişikliğinin Resmî Gazete’de yayınlanmış olması gerektiği düşüncesinden hareketle 1930 ve 1931 yıllarına ait Resmî Gazete nüshalarını taramamıza rağmen konuyla ilgili herhangi bir hüküm bulmamız mümkün olmadı.
[17] Okuduğunuz yazının Hasancan Eralaca tarafından hazırlanan ‘Turgutlu mu?’ başlıklı ikinci bölümü önümüzdeki günlerde yayınlanacaktır.