ESARETTEN RİYASETE: ESKİ BELEDİYE BAŞKANLARIMIZDAN OSMAN SÜMER (HELVACI OSMAN)[1]
Mehmet Gökyayla
Osmanlı Devleti’nin son yüzyılları, imparatorluğun ardı ardına toprak kayıpları yaşadığı ve dolayısıyla giderek küçüldüğü dönemdir. İmparatorluk küçülürken kaybedilen topraklardan milyonlarca Osmanlı vatandaşı Anadolu’ya sığınmakta; arkası kesilmeyen kitlesel göçler yaşanmaktadır.
Kökenleri Kırım’a dayanıp Tatar asıllı olan ve Turgutlu’da hâlâ birçok kişinin Helvacı Osman namıyla tanıdığı Osman Emin Sümer de bahsettiğimiz göçmenlerdendir. Göç kafilesi 1880 yılında Kırım’dan Anadolu’ya gelirken henüz yeni doğmuş bir bebek olan Osman’ın anne ve babası, Romanya’da vefat ederler. Kafileden geri kalanlarla birlikte Turgutlu’ya ulaşan Osman, burada bir kadın tarafından evlat edinilir. Bu üvey anne tarafından yetiştirilen Osman, mekteb-i iptidaî yani ilkokulun ardından Turgutlu Rüştiyesi’ni bitirir ve bir Rum helvacının yanında çırak olarak çalışmaya başlar. Kısa sürede de kalfa olur. Bu dükkânda helvacılığın yanında bir miktar Rumca da öğrenir.
Zamanla işinde ustalaşan Osman, yirminci yüzyılın ilk yıllarında kendi dükkânını açacak ve artık ‘Helvacı Osman’ diye tanınmaya başlayacaktır. 1912 ya da 1913’te Fatma Hanım ile evlenen Helvacı Osman’ın evi, günümüzün Leylak ve Güneş Sokaklarının kesiştiği köşededir. Turgutlu’nun bu bölgesinde Rumlar, Ermeniler ve Müslümanlar birlikte yaşamakta; bu üç farklı unsur gayet sıcak komşuluk ilişkilerini sürdürmektedir.
Rum ve Ermeniler ile Müslümanların bu örnek alınası komşuluk ilişkileri, ahbaplıkları, ustaların çıraklara el vermesi gibi örnekler, 29 Mayıs 1919’a, Turgutlu’nun Yunan ordusu tarafından işgaline dek devam eder. O tarihten sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. İşgalin ilk günü ilan edilen sıkıyönetim kısa sürede Müslümanlara yönelik eziyetlere, tecavüzlere ve cinayetlere dönüşecektir.
Yunanlılar, işgalin ilk günlerinden itibaren direniş gösterebilecek ya da ahaliyi örgütleyebilecek durumda olanları veyahut bu eylemleri gerçekleştirebileceğinden şüphelenilen kişileri engellemeyi amaçlıyorlardı doğal olarak. İşgalin başlangıcından bir yıl kadar sonra Osman Efendi’nin de aralarında bulunduğu, dönemin Turgutlu’sunun en önemli simalarından bazıları, tutuklanarak Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Anadolu Ajansı İzmir muhabirinin 12 Mayıs 1920 tarihinde belirttiğine göre bu kişiler Tekeli Arif Efendi, Düğlekzâde Arif Efendi, Nâibzâde Mustafa Efendi, Arnavutzâde Nuri Efendi, Moralızâde Arif Efendi ve mahdumu Hakkı Efendi, Kasaba Hükümet Tabibi Yusuf Bey, Ahmetli eski nahiye müdürü Mustafa Muharrem Efendi ve mahdumu Kâzım Bey, özel idare memuru Mustafa Efendi, Helvacı İbrahim ve Helvacı Osman Efendilerdir.
Helvacı Osman Efendi’nin o günlerde yaşadıklarına dair en önemli belge, 4 Mart 1940 tarihini taşıyan ve bizzat kendisi tarafından hazırlanan sicil suretidir. Osman Sümer’in kendi anlatımıyla esareti ve hürriyete kavuşması şu şekilde gerçekleşmiştir: “Yunanlıların Turgutlu’yu işgali üzerine Salihli civarında teşekkül eden kuvayı milliyeye, Kerpiçlik köyünden Hatip Molla Bekir ve arkadaşları vasıtasıyla karadan, Salihli’de millî çete kahramanlarından Kasabalı Kolcubaşı Ali Bey ve Tokatlı İbrahim Efe’ye cephane, ayakkabı ve saire tedarik ederek gönderdim. Millî mücadele neşriyatını bildiren gazeteleri gizlice tedarik ederek merhum Ziraat Vekili Manisa Mebusu Sabri Toprak’ın buradaki biraderi, merhum Kara Mustafa ile beraber halka tevzi ve onların millî heyecanlarını takviye ettik. Fakat bunlar Yunanlılarca sezilerek bura müftüsü Hasan Basri başta olmak üzere dokuz kişi ile Yunanistan’a Pire, Atina, Losya Üsera Karargâhı’na, oradan Girit’in Hanya kasabasına Suda Limanı’na nefyedildik. Ben, Rumca bildiğim için, para fedakârlığı yaparak Rum kayıkçılarıyla Suda Limanı’na geçtim ve oradan İtalya bandıralı Apajiya vapuruyla firaren, ateşçilik yapmak suretiyle, evvela İskenderiye, oradan Suriye limanlarını dolaşarak anavatanın Mersin Limanı’na çıktım. Kendimi, aynı vapurda anavatana Girit’ten resmen gelmekte olan ve halen İzmir’de tüccardan Şerbetçizâdelerin ortağı bulunan Bay Sırrı delaletiyle ve kefaletle zabıtamıza tanıtarak serbest vesika aldım. Ve aynı vapurla İzmir’e çıktım. O zaman mesut istirdat vaki olmuş idi. İşte, millî yardıma koşan ve fakat düşman esareti altında bulunan ve nihayet her tehlikeye göğüs gererek anavatana kavuşmak üzere firar eden bir şahsın duyduğu elem ve teessürle meşbu bir halde idim. Hatta benimle beraber Yunanistan’a sürülen arkadaşlarım benden çok sonra hükümetimizin teşebbüsüyle getirtilmiştir.”
Osman Efendi’nin esaretten dönüşü sırasında yangın harabeleriyle her yanı bir enkaz görünümündeki Turgutlu’yu tespit eden ve Kızılhaç tarafından hazırlatılan kısa videodaki görüntüsü, yaşananların en önemli kanıtlarından birisidir. Videonun ilgili kısmı “Yunan sürgününden kurtulan Kasaba’nın aydınları” notuyla esareti yaşayanları kaydetmiştir.
Helvacı Osman Efendi, esaretten döndükten sonra uzun sayılabilecek bir süre boyunca Turgutlu’nun ticaret ve siyaset hayatındaki en önemli aktörlerinden birisi olacaktır. Turgutlu’ya geldikten bir süre sonra yeniden dükkânını açarak üretim ve ticarete başlayan ve eski bir İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan Osman Efendi, 4 Ekim 1926 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye olarak kaydını yaptırmıştır. Sümer soyadını alan Helvacı Osman, 1935-39 yılları arasında partinin ilçe yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuş, 19 Kasım 1939’da da Turgutlu Parti İdare Heyeti Reisi yani bugünkü söyleyişimizle ilçe başkanı olmuştur. Ayrıca 1934 yılında belediye meclisi üyesi seçilmiş ve bu görevini de 1940’ların ikinci yarısına dek sürdürmüştür. İlk defa belediye meclisi üyesi olduğu seçimde onunla birlikte Cevdet Öktem, Zahit Zühtü Akıncı, Hamalzâde Şükrü Özcan, Şükrü Erden, Salih Zeki Yedikardeşler ve Hasan Hararlı gibi isimlerin yanına eklemlendiği düşünülecek olursa Osman Sümer’in dönemin Turgutlu’sunun ağır toplarından birisi olduğu rahatlıkla öne sürülebilir.
Parti ve belediyedeki görevlerinin yanında Osman Sümer’i 1934 yılından itibaren zaman zaman Turgutlu Ticaret ve Sanayi Odası’nın da yönetiminde görmekteyiz. Dolayısıyla 1930’lu ve 40’lı yıllarda ilçenin siyasî ve ticarî atmosferindeki en önemli isimlerden birisinin Osman Sümer olduğunu söylemek, abartılı olmayacaktır.
Onun tüm bu tüm bu yönetsel faaliyetleri, 30 Mayıs 1944’te belediye reisi seçilmesiyle taçlanacaktır. O yıllarda seçim sistemi bugünkünden çok farklıdır. Halk, belediye meclisini seçmekte; meclis içerisinde yapılan bir seçimle de belediye reisi seçilmektedir. Cevdet Öktem’in tam da II. Dünya Savaşı dönemine rastlayan anılan dönemde ikinci defa askere alınması sonrasında 30 Mayıs 1944 tarihinde Turgutlu Belediye Meclisi, Osman Sümer’in yeni belediye reisi olarak seçmiştir. Bir süredir başkan vekilliğini sürdürmekte olan Osman Sümer, bu seçim sonrasında söz almış ve, “Muhterem arkadaşlar, partimin ve meclis arkadaşlarımın ve dolayısıyla memleketimin hakkımda gösterdikleri yüksek ve yakın alaka ve sevgiyi şükranla karşılarım. Bu mukaddes ve önemli vazifeyi uhdeme tevdi buyurduğunuz şu anda derunu hissiyatımı ifadeden acizim. Yüksek huzurunuzda hepinizi yakın alaka ve muzaheretinizle bu yüksek ve muhmel memleket vazifesini elden geldiği kadar yakın ve ileri bir hassasiyetle başarmağa çalışacağı”na söz vererek kendisine oy veren meclis üyelerine teşekkürlerini iletmiştir.
Onun Turgutlu Belediye Başkanlığı’na geldiği dönem, birçok sıkıntıyı içerisinde barındırmaktadır. Türkiye gibi savaşa dâhil olmayan ülkelerde dahi II. Dünya Savaşı’nın etkileri görülmekte; tüm ülkede maddî sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntıların Turgutlu Belediyesi’ne yansımaması düşünülemez elbette. Maddî sıkıntılar öyle büyük boyutlara ulaşmıştır ki, birkaç ay önceki toplantılarda kiraya verilmesi ama kesinlikle satılmaması kararı alınan belediyenin eski hizmet binası, Osman Sümer’in başkan seçilmesinden hemen önceki meclis toplantısında alınan kararla PTT’ye satılmak zorunda kalınmıştır. Tüm bu imkânsızlıklara rağmen Osman Sümer’in başkanlık döneminde Turgutlu Belediyesi, küçümsenmeyecek işlere imza atmıştır.
1940’lara gelindiğinde ilçenin en önemli ihtiyacı, yeni bir mezarlık alanıdır. O günlere dek kullanılan mezarlıkta yer kalmamış; diğer eski mezarlıklar ise bambaşka amaçlar için kullanılır hale gelmiştir. 1937-38 yıllarında, günümüzde Yedi Eylül Stadyumu ve Kapalı Spor Salonu’nun bulunduğu alan, Asrî Mezarlık diye adlandırılarak cenaze definlerine başlanmıştır. Ancak Irlamaz Çayı’nın taşması sonucunda bu alan öyle büyük zarar görmüştür ki burasının mezarlık niteliğiyle kullanılamayacak olduğu bu acı tecrübe ile anlaşılmıştır. Osman Sümer’in göreve gelmesinden hemen önceki aylarda hayırsever tüccar Hasan Şahin, mezarlık yapılmak üzere Kır Mezarlık’ın hemen yanında geniş bir araziyi belediyeye bağışlamıştır.
Söz konusu altmış dönümlük arazinin mezarlık haline getirilmesi, çevre duvarlarının ve buraya ulaşımı sağlayacak yolların inşa edilmesi, alanın ağaçlandırılması gibi çalışmaların tamamı, Osman Sümer’in belediye başkanlığı döneminde gerçekleştirilmiştir.
Onun başkanlığındaki Turgutlu Belediyesi’nin bir diğer çok önemli çalışması da Belediye Hastahanesi ile ilgili olmuştur. Günümüze ulaşmayan Ülkü İlkokulu’nun olduğu yerdeki eski bir binada hizmet veren Belediye Hastahanesi, o günlerde ilçedeki tek sağlık kurumudur. Hastane binası, yılların getirdiği yıpranmışlıkla neredeyse kullanılamayacak duruma gelmiştir. Bu yapı, hayırsever Turgutlululardan da destek alınarak belediye tarafından tadil edilmiş ve yeniden kullanılabilir bir hale dönüştürülmüştür.
Aynı yıllarda Turgutlu’yu bahar ve yaz aylarında taşkınlarıyla tehdit eden Irlamaz Çayı karşısında da bir önlem oluşturulmuştur. Irlamaz Çayı, anılan dönemde hemen her yıl birkaç defa taşmakta ve sel suları bazen ilçe merkezine kadar ulaşmaktadır. Yerleşim yerini tehdit eden bu durumun önüne geçebilmek amacıyla belediye tarafından Selvili Tepe’nin batısı ile çay yatağı arasına toplamda 130 metre uzunluğa ulaşan iki adet set inşa edilmiştir.
O günlerin bir diğer hizmeti ise toplu taşıma ile ilgilidir. Turgutlu Belediyesi, iki adet kamyon satın alarak bunları otobüse dönüştürmüş ve Turgutlu ile İzmir arasında yolcu taşımacılığına başlamıştır. Böylelikle trenin yetersiz kalabildiği durumlarda bu otobüsler sayesinde İzmir’e ulaşım kolaylıkla mümkün hale gelmiştir.
Osman Sümer’in iki yıllık belediye başkanlığı dönemi içerisinde tamamlanamasa da anmamız gereken o günlerin son büyük çalışması ise yeni sebze ve meyve hali ile kasaplar çarşısına ilişkindir. Çarşı Mezarlığı ya da Büyük Mezarlık olarak anılan alanın bir bölümü yeni sebze ve meyve hali ile kasaplar çarşısının inşası için ayrılmıştır. İki işkolundaki esnafları bir araya getirecek bu mekânların projeleri hazırlanmış; halin bir bölümü de inşa edilmiştir fakat tüm projenin fiilî olarak tamamlanması ancak 1948-49 yıllarında olabilecektir.
Bugünden bakınca tüm bu saydıklarımız çok da büyük işler olarak görülmeyebilir. Ancak II. Dünya Savaşı’nın getirdiği çok ağır maddî sıkıntılar ve tüm temel tüketim maddelerinin vatandaşlara karne ile ulaştırıldığı o günler düşünülürse herkes tarafından bilinen ismiyle Helvacı Osman’ın idaresindeki belediyenin yalnızca iki yıllık sürede hayata geçirdiği çalışmaların önemi, rahatlıkla anlaşılacaktır.
Osman Sümer’in başkanlığı, 1 Haziran 1946’daki seçime kadar devam edecektir. O gün yapılan seçimde Sıtkı Evin’in göreve getirilmesi ile Sümer’in dönemi resmen sona ermiştir. Bu tarihten itibaren Osman Sümer, bir süre daha belediye meclisi üyesi sıfatıyla hizmete devam edecektir. Artık ilerleyen yaşı ve bazı rahatsızlıkları nedeniyle ömrünün kalan kısmı ise siyasetten ve yönetimden uzakta geçmiştir.
1972 yılında vefat eden Osman Sümer’in ismi, hem şehrin birçok yerindeki hizmetleriyle hem de kendisinden sonra damadı ve torunları tarafından tam anlamıyla bir marka haline dönüştürülen Özsümer firması ile günümüzde de yaşamaya devam etmektedir.
[1] Konuyla ilgili çok daha detaylı bilgi ve kaynaklar, önümüzdeki aylarda aynı adla yayınlanacak kitabımızda yer alacaktır.