DAĞLARDAKİ SAHİPSİZ MEZARLAR
Mehmet Gökyayla
Ana yolların üzerinde olmayan alanları, yapıları ancak bulundukları yörenin insanının bilmesi mümkündür. Hele bazı yerler vardır ki buraları o yörede yaşayanlar bile pek bilmezler. Dağın başındaki, ormanın kuytusundaki geçmiş zaman yadigârları da işte tam bu tanıma uymaktadır. Birçok insanın gelip geçtiği, insan ya da araç trafiğinin yoğun olduğu yerlerde coğrafî anlamda herhangi bir bilinmezin kalması ihtimali zayıftır. Örneğin Turgutlu Ovası’nın pek bir gizlisi saklısı olamaz ama dağlık alanlar öyle değildir. Yükseltilerin gizemi, Turgutlu’nun kuzeyindeki Çal Dağı için de geçerlidir; güneydeki diğer yükselti ve dağlar için de geçerlidir.
Daha önce bir yazımızda Çatma Dağı’ndaki Çatma Dede yatırı ve Çatma Mezarlığı’ndan bahsetmiştik.[1] Bu yatır ve mezarlık Ören veya Yunusdere’den Çatma Dağı’na çıkıldığında güneyde, Turgutlu ile Bayındır’ın sınırlarına yakın noktalarda kalmaktadır. Eski haritalarda Kızılca Musa Dağı adıyla karşımıza çıkan Çatma Dağı’nın kuzey kısımlarında da bizi başka mezar ve mezarlıklar karşılayacaktır. Kime ya da kimlere ait olduğu kesin olarak bilinmeyen bu mezar ve mezarlıklara Ören Köyü Muhtarı Hüseyin Ortaç’ın rehberliğinde gittik.[2] Doğal orman alanının içerisinde kalan bu alanlar sırasıyla Göğebakan Mezarlığı, İmamın Mezarı, Koca Mezarlık ve Etalanı Mezarlığı’dır. Az önce de belirttiğimiz üzere bu mezarlıkların hiçbirisi hakkında elimizde kesin bilgi olmasa bile yöre halkının buralarla ilgili olarak büyüklerinden duyduğu, belki de halk anlatısı diyebileceğimiz çeşitli inanmalar mevcuttur.
Hüseyin Ortaç’ın rehberliğinde Yunusdere köyünden Çatma Dağı’na çıkan yolda yaklaşık beş kilometre kadar gittikten sonra ilk durağımız Göğebakan Mezarlığı oldu. Sonbahar yaprakları ve yılların tahribatından dolayı günümüzde tamamı net olarak görünmese de bu mezarlıkta yedi kişinin yatmakta olduğu ifade edilmektedir. Anlatılanlara göre burada konaklayan küçük bir yörük obası varmış. Eşkıyalar obayı basarak tüm erkekleri katletmişler. Cenazeleri, hayatta kalan kadınlar defnetmiş. Kadınlar cenaze defin üslubunu tam olarak bilmediklerinden cenazeleri yüzleri kıbleye dönük olarak defnetmek yerine gökyüzüne bakan bir pozisyonda defnetmişler. Ayrıca mezarları da olması gerektiği derinlikte kazamamışlar. Cesetlerin yüzleri ‘göğe bakacak şekilde’ defnedildiği için de buraya Göğebakan Mezarlığı denmiş.
Anlatılan olayın ne zaman yaşandığı, eşkıyaların veya yörüklerin kimler olduğu bilinmemektedir. Mezarlık, şu anda neredeyse tamamen ormanın içinde kalmışsa da geçmişte tam yanından küçük bir yolun geçtiği ve bu bölgedeki önemli güzergâhlardan birisi olduğu ifade edilmektedir. Dikkatli bakıldığında bahsedilen patikamsı yolun izleri, halen görülebilmektedir.
Burada akla gelen bir diğer husus da alandaki mezar sayısı ile ilgilidir. Üç, yedi ve kırk gibi sayıların halk hafızasında ve inanmalarda ayrı bir yeri olduğu bilinmektedir. Alanda yedi mezarın olduğuna inanılması, bu anlamda düşündürücüdür.
Göğebakan Mezarlığı’na ulaşılan yoldan kısa bir mesafe geriye gelip kuzey yönünde devam edince iki kilometre kadar sonra sağda yani doğuda, yol kodundan yaklaşık iki metre yüksekte bir diğer mezar bulunmaktadır. Çevresi alanda bulunan taşlarla eliptik bir şekilde belirginleştirilmiş bu mezar, İmamın Mezarı olarak bilinmektedir. Rivayete göre bizim de geçtiğimiz yoldan ilerlemekte olan imam, burada eşkıyalar tarafından durdurulmuş ve kendisinden para istenmiş. İmam, her ne kadar, “ben din adamıyım, bende para ne arasın” dese de eşkıyaların zulmünden kurtulamamış ve sonunda öldürülmüş. O günün şartlarında cenaze nakletmenin zorluğundan dolayı imamın cesedi bulunduktan sonra, olayın gerçekleştiği yere defnedilmiş.
Burada da ‘imam’ın kimliği, adı veya anlatılan olayın tam olarak ne zaman yaşandığına dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. İmamın Mezarı’nın hemen yanında beş, on yıl öncesine kadar ‘musluk’ denilen bir de çeşme varmış ancak çeşme maalesef günümüze ulaşamamış. İmamın Mezarı ile ilgili olarak herhangi bir dinî inanmaya dair bir anlatım duymasak da mezarın konumu, yükseltisi ve mezar çevresinin günümüzde de sağlam bir şekilde duruyor olması, başka bazı benzerlerinde rastladığımız üzere bu mezarın da en azından bir zamanlar yöredeki insanlar tarafından ululaştırılmış, kutsallaştırılmış olma ihtimalini aklımıza getirmektedir.
İmamın Mezarı’nın yanından bir kilometre kadar daha gidince karşımıza bu bölgedeki en büyük mezarlık alanı çıkmaktadır. Muhtemelen beş dönümden daha büyük bir alana yayılan ve üç yolun kesişiminde kalan bu mezarlık, Koca Mezar/Koca Mezarlık olarak adlandırılmaktadır. Mezarlık, adını çevrede pek çok örneğine rastladığımız üzere büyüklüğünden almaktadır. Burada pek çok mezar taşı ve en azından bazı mezarların çevreleriyle beraber şekilleri, halen görülebilmektedir. Koca Mezarlık’ta günümüze ulaşan onlarca mezar taşı olmasına rağmen bunlardan kitabeli olanı maalesef yoktur. Mezar taşlarının üzerinde herhangi bir boy damgası veya işaret de bulunmamaktadır. Yalnızca bir mezar taşının hemen hemen ortasında, yaklaşık üç santimetre çapında dairesel bir oyuk dikkati çekmektedir. Rehberimiz ve aynı zamanda kaynak kişimiz olan Hüseyin Ortaç’ın söylediğine göre kurşunla vurularak öldürülen kişilerin mezar taşlarına böyle bir delik yapılırmış. Dikkatimizi çeken bu mezar taşının altında yatan kişi de Hüseyin Ortaç’a göre, herhalde kurşunla vurularak öldürülmüş.
Koca Mezarlık’ın bu bölgeyi yaylak olarak kullanan bir yörük aşiretine ait olduğu belirtilmekte ancak bunun hangi aşiret olduğu, kışlak olarak nereyi kullandıkları, ilerleyen süreçte nerede yerleşik hayata geçtikleri veya bu bölgeyi hangi yıllarda kullandıkları yine bilinmezliğini koruyan hususlardır.
Koca Mezarlık’ın bir kilometre kadar ilerisinde ise yakın çevredeki bir diğer mezarlık olan Etalanı Mezarlığı yer almaktadır. Hakkında diğerleri kadar bile bilgi olmayan bu mezarlığın adının muhtemelen burada, günümüze pek fazla izi kalmamışsa da, çok fazla cenazenin defnedilmiş olmasından kaynaklandığı dile getirilmektedir. Şu anda burada ancak birkaç tane yazısız, kayrak mezar taşı görülebilmektedir. Bunların kimlere ve hangi zamana ait olduğu soruları, yine cevapsız kalmaktadır. Alanda ya da mezar taşlarında ipucu olabilecek herhangi bir emare olmamasından dolayı burası hakkında yapabileceğimiz bir yorum da bulunmamaktadır.
Yazının başlangıcında belirttiğimiz dağların ve ormanın içinde kalan alanların birçok bilinmezi veya geçmişin hatırasını barındırdığı tezi, bahsettiğimiz mezar ve mezarlıklarla kanıtlanmaktadır. Toplam birkaç kilometrelik bir güzergâhtaki küçük bir alanda bulunan üç mezarlık ve bir tekil mezarın halen birçok bilinmezi taşıması, bir taraftan da yerelin, özellikle de kırsalın tarihi ile ilgili araştırmalarda yolun ne kadar başında olduğumuzun da göstergesi durumundadır. Türkiye’nin birçok yerinde karşılaşılabilen bu gibi mezarlıklar hakkında bugüne kadar neredeyse hiç çalışılmamış olması da düşündürücüdür.
Son olarak konu edindiğimiz mezarlıklarla ilgili dikkatimizi çeken bir hususu aktaracağız. Haklarındaki gözlem ve yöre halkından öğrendiklerimizi ifade etmeye çalıştığımız dört mezarlık alanı da günümüzde orman arazisinin içinde kalmış haldedir. Ormandaki en ulu, en el değmemiş ağaçlar da bu mezarlıklardakilerdir. Bölgedeki köylerin orman köyü statüsünde olduğu, mangal kömürü imalatının yöre halkının en önemli geçim kaynaklarından birisini oluşturduğu ve orman işletmesinin bu köylerde yaşayanlara her yıl birkaç gün belirli şartlarda ormandan odun alma hakkı verdiği düşünülürse mezarlıklardaki ağaçlara hiç dokunulmaması gerçekten de dikkat çekicidir. Bu durum, bölgede yaşayanların mezarlıklara ve mezarlıklardaki merhumlara duydukları saygıdan kaynaklanmaktadır. Mezarlıktaki ağaçlar, örneğin odun kömürü için en makbul olanlar olsa ve bunlar için resmî izin verilmiş olsa bile bu alanlardaki ağaçlar asla kesilmemekte; hatta dalları bile seyreltilmemektedir.
Bu gibi mezarlıklara dair insan kaynaklı en önemli sıkıntı, definecilik faaliyetleri yani kaçak kazılardır. Yörüklere ait olduğu kesin bir şekilde bilinen mezarlıklarda bile maalesef çok sayıda kaçak kazı çukuru mevcuttur. Bunu kesin olarak engellemenin tek yolu kanaatimizce bölge halkını konuya dair bilgilendirmekten geçmektedir. Bu gibi mezarlıkların ileriki yıllara da ulaşabilmesi için yapılması gereken diğer husus ise bu alanların kadastral düzlemde orman parsellerinden ayrılmasıdır. Hiçbirisi kendi başına bir parsel teşkil etmeyen ve tamamen orman parselinin için kalan bu mezarlıkların izleri, hiç değilse kadastro niteliğine işlenerek muhafaza edilmelidir. Aksi takdirde tabiat şartlarından dolayı zaten sürekli olarak tahrip olan bu alanlar, birkaç on yıl içerisinde hiçbir izleri kalmadan yok olup gitmeye mahkumdur.
[1] Mehmet Gökyayla, “Çatma Dede ve Çatma Mezarlığı”, https://www.turgutluyanki.com/yazarlar/mehmet-gokyayla/catma-dede-ve-catma-mezarligi/44/
[2] Bu saha çalışması, 17 Kasım 2022 tarihinde gerçekleştirildi. Neredeyse tüm gününü bize ayıran Ören Muhtarı Hüseyin Ortaç’a bir kere daha teşekkür ediyoruz.