Dağmarmara'da Bir Âyan Ailesi: Kıllızâdeler
DAĞMARMARA günümüzde Turgutlu'nun güney kesimlerini teşkil eden dağlık bir bölgedir. Yüksek dağların arasında nispeten geniş yaylalara sahip olan ve verimli bir arazide bulunan Dağmarmara esasen asırlardır önemli bir yerleşim bölgesi olma özelliğini hâlâ devam ettirmektedir. Özellikle Karaköy ve Ören köyü çevresinde rastlanan antik kalıntılar, bölgenin Türk hâkimiyetinden çok daha önceki asırlarda da yerleşime sahne olduğunu göstermekte, ancak ele geçen buluntuların az olmasından dolayı söz konusu döneme dair yeterli bilgiye sahip olunamamaktadır. Öte yandan coğrafi konumu gereği Dağmarmaranın Aydınoğulları Beyliği ile Saruhanoğulları Beyliği'nin sınır hattında yer almasından dolayı burayı hangi Türk beyliğinin ne zaman fethettiği ve Türkleştirdiği de kesin olarak belli değildir. Ancak her iki beyliğin de bu yörede 14. yüzyılın başlarından itibaren faal olduğu düşünülürse Dağmarmara'nın da Türkler tarafından bu dönemde ele geçirildiği, Osmanlı hâkimiyetine ise 15. yüzyılda girdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Osmanlı hâkimiyetinin ilk yıllarını takiben 1447 yılında hazırlanan bir mukataa defterinde Dağmarmara Karaköy, Karye-i Marmara ismi ile kaydedilmiş ve çevresinde bulunan diğer köylerle beraber kayıt altına alınmıştır. Dağmarmara bölgesindeki yerleşimlerin muhtemelen en eskisi ve öncülü olan Karaköyün, dolayısıyla bugün Ören, Yunusdere, Kuşlar, Hacıisalar ve Kabaçınar köylerinin bulunduğu arazinin, 1447 yılında az da olsa bir nüfusa ev sahipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber Dağmarmara bölgesinin 15. yüzyılda Aydın sancağının Birgi kazasına[1],17. yüzyılda ise yine aynı kazanın Süleyman nahiyesine bağlı olduğu görülmektedir.[2] 19. yüzyıla gelindiğinde ise, 1831[3] ve 1836[4] tarihli arşiv belgelerine göre, Dağmarmaranın Aydın sancağının İzmir nahiyesine bağlı olduğu ancak 1842de Saruhan sancağına bağlı müstakil bir kaza haline getirildiği anlaşılmaktadır.[5] 19. yüzyılın sonlarında Kasaba kazasına bağlı bir nahiye olan Dağmarmarada etkin olan ve bölgenin hem ekonomik hem idari hem de siyasi hayatında önemli roller oynayan Kıllızâdeler ailesinin tarihi ise en az Dağmarmaranın gelişim ve dönüşüm süreci kadar önemlidir.
Osmanlı Devletinin merkezî otoritesinin, toprak idaresinin, vergi sisteminin ve buna bağlı olarak ekonomik durumunun zayıflamaya başladığı dönemden itibaren imparatorluğun muhtelif yerlerinde bazı yerel hanedanlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Çok geniş arazilere sahip olan, ahalinin gözünde itibar ve güç sahibi olarak görülen ve zaman zaman bizzat devlet hizmetinde de bulunan bu güçlü aileler, faal oldukları bölgelerin yönetimini bile büyük ölçüde ellerine geçirmişler ve bazen devletin izni ile, bazen de izinsiz olarak taşrada devlet düzenini tesis etmeye başlamışlardır. Tarihte Âyanlar olarak bilinen bu yerel hanedanların çok güçlü olanları Sultan 2. Mahmut döneminde önemli ölçüde örselenmişse de bu ailelerin bulundukları bölgelerdeki ekonomik, idarî ve siyasî nüfuzları uzun yıllar boyu devam etmiştir.
Manisa, Akhisar ve Bergama civarında Karaosmanzâdeler, Turgutluda Seyfizâdeler, Nifde Kadızâdeler, Kula ve çevresinde Göldelizâdeler yaklaşık iki asır boyunca varlıklarını devam ettirmiş önemli âyan aileleridir. Kıllızâdeler ise Dağmarmaranın âyanlığını üstlenmişler ve tabir-i caizse bu bölgenin Ağalığını yapmışlardır.
Kıllızâdelere ait Osmanlı arşivlerinde bulunan en eski tarihli belge 1703 yılına aittir. Belgeye göre aile bu tarihte Tirede yaşamaktadır. Kıllızâde ailesinin reisi olan Ali Bey vefat etmiş ve oğulları Mehmet, Ahmet ve Ömer yetim kalmıştır. Padişaha yazılan bir mektup niteliği taşıyan bu belgede Ali Beyin oğulları, babalarından kalan bazı arazilerin aynen kendilerine verilmesini istemekte, padişahtan merhamet dilemektedirler.[6] Mektupta bahsedilen arazilerden birisinin Marmarada olması esasen ailenin Dağmarmara ile olan bağlantısının 1703 gibi erken bir tarihe kadar dayandığını göstermektedir.
1831 tarihli Dağmarmara nüfus defterine göre[7] söz konusu tarihte Dağmarmara Karaköyde Kıllızâdelere mensup 13 kişi yaşamaktadır. Ailenin reisi 1831de 70 yaşında olan Ebubekir Beydir. Ebubekir Bey aynı zamanda Karaköyde bulunan 1803 tarihli çeşme kitabesini de yaptıran kişidir. Ebubekir Bey bu çeşmeyi babası Mehmet Ağa, dedesi Yusuf Ağa, kardeşi Mehmet ve amcası Mehmetin oğlu olan Şeyh Hüseyinin hayratı olarak yaptırmıştır. Karaköy mezarlığında bulunan mezar taşlarına göre çeşme kitabesinde isimleri geçen Marmara Voyvodası Yusuf Ağa 18 Kasım 1785te, Yusuf Ağanın oğlu Mehmet Ağa 1801de, Ebubekir Beyin kardeşi Mehmet Ağanın ise oğlu olan diğer Mehmet 1801de ve amcasının oğlu Şeyh Hüseyin ise 1799 yılında vefat etmiştir. Dolayısıyla Kıllızâde Ebubekir, bu çeşmeyi kardeşi Mehmetin ölümünden hemen sonra inşa ettirmiştir.
1831 tarihli nüfus defterinde Kıllzâdeler ailesine mensup olan erkekler şunlardır: Kıllıoğlu Ebubekir (70 yaşında), üvey oğlu Hüseyin (9 yaşında), diğer üvey oğlu Kerim (5 yaşında). Mezar taşı Karaköy mezarlığında olan Ebubekir Ağa 1833 yılında yani çeşmeyi yaptırdıktan 30 yıl sonra 72 yaşında vefat etmiştir.
Aileye mensup diğer erkekler: Kıllıoğlu Süleyman (40 yaşında), oğlu Bekir (5 yaşında), kardeşi Halilin yetim oğlu Ali (8 yaşında)dir. Burada bahsedilen ve 1831de 40 yaşında olan Süleyman Ağanın ve oğlu Bekirin mezar taşları Karaköy mezarlığındadır ve Süleymanın ölüm tarihi 1832, oğlu Bekirin ise 1836 yılıdır. Bununla beraber yeğeni Alinin mezar taşına göre Ali de 1836 yılında vefat etmiştir. Yani Süleyman Ağa 41, oğlu Bekir 10, yeğeni Ali ise 13 yaşında ölmüştür.
Kıllıoğlu Mehmetin oğlu İbrahim (40 yaşında ve 10 yaşında yetim kalmış), oğlu İbrahim (8 yaşında), diğer oğlu Mehmet (7 yaşında), diğer oğlu Hüseyin (5 yaşında) ve Kıllıoğlu Osman (25 yaşında) ve Kıllıoğlu Hasan (35 yaşında)dır. Karaköy mezarlığındaki mezar taşlarına göre Kıllıoğlu İbrahim Eylül 1835te 44 yaşındayken vefat etmiştir.
Son olarak 1844 yılına ait temettuat defterlerinde Karaköyde Kıllıoğulları ailesinden vergi mükellefi olan iki hane görülmektedir. Bunlardan birisi 1831de 25 yaşında olan Kıllıoğlu Osmandır. 1844de 38 yaşında olan Kıllıoğlu Osmanın Karaköyde 200 dönüm tarlası, 12 dönüm bağı, 20si ceviz, 40ı dut ve 5i kestane olmak üzere 65 adet ağacı bulunmaktaydı. Aynı zamanda Karaköyde bir de değirmene sahip olan Kıllıoğlu Osmanın inekleri, atları, eşekleri, karasığırları ve danaları da bulunmaktaydı.[8]
1844de Karaköyde kaydı bulunan Kıllıoğlu ailesinin diğer ferdi ise Kıllıoğlu Mehmettir. 1831de Kıllıoğlu Mehmetin oğlu İbrahimin oğlu Mehmet olarak kaydedilen ve o tarihte 7 yaşında olan Kıllıoğlu Mehmetin henüz 20 yaşındayken, yani 1844 yılında, 210 dönüm tarlası, 10 dönüm bağı, 4ü zeytin, 15i ceviz ve 25i de dut olmak üzere 44 adet ağacı vardı.[9]
Sonuç olarak Dağmarmarada özellikle 19. yüzyılda oldukça etkili olan Kıllızâdeler ailesinin kökenlerinin 18. yüzyılın başlarına kadar gittiği görülmektedir. 1830lu yıllara kadar oldukça kalabalık olduğu anlaşılan ailenin büyük kısmının söz konusu tarihlerde vefat ettiği ve ailenin soyunun erkeklerden Kıllıoğlu Osman ve Kıllıoğlu Mehmetten devam ettiği anlaşılmaktadır. Ailenin torunları hâlâ Dağmarmara Karaköyde yaşamaktadır. Okuduğunuz makale, Kıllıoğlu ailesinin tarihine giriş mahiyetindedir. Ailenin günümüze ulaşan bireyleri ile gerçekleştirilecek görüşmeler neticesinde çalışmanın daha da olgunlaşacağı düşünülmektedir.
[1] BOA. TTd. 1156, s.8.
[2]BOA. TTd., 806, s.34.
[3] BOA. NFS.d. 2832, s.2.
[4]BOA. NFS.d. 2833, s.2.
[5] BOA. BOA. NFS.d. 2834.
[6] BOA. İE.EV. 27-3195.
[7] BOA. NFS.d. 2832, s.1-2.
[8]BOA. ML.VRD.TMT.d. 1782, s.7.
[9]BOA. ML.VRD.TMT.d. 1782, s.4.