1447'DEN 1676 YILINA KADAR DAĞMARMARA KARAKÖY
Hasancan Eralaca
Ekonominin neredeyse tamamen tarıma dayalı olduğu devirlerde kurulan yerleşim yerleri, ana geçim kaynakları olan tarımsal faaliyetlerin kolaylıkla gerçekleştirilebileceği yerlerde kurulurlardı. Verimli araziler, su kaynaklarının bolluğu ve iklim şartlarının elverişliliği insanların gözettiği önceliklerdendi. Hatırlanacaktır ki dünyadaki en eski yerleşim yerleri ve büyük medeniyetlerin doğduğu bölgeler, bahsettiğimiz önceliklere sahip yerlerdir.
Bizim de yaşamakta olduğumuz bölge yani Gediz havzası, binlerce yıldır insan yerleşimine ev sahipliği yapan büyük medeniyetlerin doğduğu ve hatta tarih boyunca dışarıdan gelen birçok kültüre ev sahipliği yapmış önemli bir bölgedir. Buradaki birçok köy, kasaba ve şehir esasen binlerce yıl önce kurulan ancak tarihî seyir içerisinde bu bölgeye hükmetmiş çeşitli milletlere ev sahipliği yapan, ismi değişerek ve dönüşerek günümüze kadar ulaşan yerleşimlerdir. İşte bu yüzden yerel tarih çalışmaları yapanlar çoğu zaman şehirlerin, kasabaların veya köylerin ne zaman kurulduklarını ya da ortaya çıktıklarını kesin olarak tespit edememektedir. Aslında bunu tam olarak tespit etmek de çok mümkün değildir; zira bugünün büyük metropolleri bile bir zamanlar boş arazilerden ibaretti. Gerek önemli geçiş güzergâhlarında yer almaları, gerek verimli arazilere sahip olmaları, gerekse ticari imkânlar barındırmaları, buraların zamanla büyümesine sebep olmuştur. Dolayısıyla birkaç ailenin yerleştiği bir yerin büyüyerek bir köye, kasabaya ve şehre dönüşmesi zaman alan bir süreç olduğundan kesin olarak Bu köy/kasaba/şehir şu tarihte kurulmuştur demek esasen çok da mümkün değildir.
Yine de özellikle bölgemizde bulunan Türk-İslam yerleşimlerinin kuruluş dönemlerini tespit edebilmeye yarayacak birçok somut veya soyut belge bulunmaktadır. Köylerin mezarlıkları, köylere ait arşiv belgeleri, sivil ve kamusal yapıların fiziki özellikleri somut belgeler iken; gelenekler, görenekler, inanışlar ve halk hafızasındaki anlatımlar belge niteliği taşıyan soyut ipuçlarıdır.
Turgutlu'nun en güneyindeki Dağmarmara bölgesinin yaklaşık iki asır önce kazâ olduğunu ve 19. yüzyılın sonlarında bu statüsünü kaybederek Turgutlu'ya bağlı bir nahiye haline geldiğini ve hem kazâ hem de nahiye olduğu dönemde bölgenin merkezinin Karaköy köyü olduğunu arşiv belgelerinden bilmekteyiz. Kırk dönümden fazla olan köy mezarlığında bulunan mezar taşlarının tipolojisi ve ait oldukları dönemlerin izleri, köyde bulunan çeşme kitabesi, yatırlar etrafında gelişen halk anlatıları, köyün stratejik konumu ve verimli bir yaylada kurulu olması aslında buranın mazisinin bilinenden çok daha eskiye gittiğinin işaretlerindendir.
Dağmarmara bölgesinde bulunan köylerin hemen hemen hepsi halk arasında Yörük köyleri olarak anılmakta, bu köylerin Osmanlının son dönemlerine kadar konar-göçer yaşayan yörüklerin buraya iskân edilmesi ile kuruldukları düşünülmektedir. Elbette Dağmarmara'da yörüklerin iskânı ile kurulan birçok köy bulunmaktadır. Ancak elimizdeki somut ve soyut belgeler, Karaköy'ün bu köylerden birisi olmadığını, aksine yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip olan önemli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.
Karaköy köyünün merkezinde ve tarım arazilerinde birçok antik kalıntının göze çarpıyor olması, zaten buranın antik dönemlerde de meskûn bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Bunun yanında Osmanlı arşivlerinde bulunan bazı belgelere göre Karaköy, 15. yüzyılda da var olan yerleşim yerlerinden birisidir.
1447 tarihli bir mukataa defterinde Marmara karyesi ismiyle kaydedilen köyde bu tarihte Mustafa veled-i Ali, onun biraderi Musa ve Hoca Ahmet isimli üç mukataa sahibi kayıtlıdır. Bu tarihte Karaköy, yani daha sonra Dağmarmara ismini alacak olan Marmara köyü, Aydın sancağının Birgi kazasına bağlıdır. Dolayısıyla Karaköy'ün bir yerleşim yeri olarak 1447 tarihinde var olduğunu net olarak bilmekteyiz.[1]
Aydın sancağının 16. yüzyıla ait tahrir defterlerinde Marmara köyünün kayıtlı olmaması, Birgi ve Tire kazalarında ve yine aynı bölgede bulunan Süleyman nahiyesinde Marmara, Dağmarmara ya da Karaköy isimli yerleşim yerlerinin bulunmaması, Saruhan sancağının güney kazalarında ve nahiyelerinde de aynı şekilde bir kayda rastlanmaması, Karaköy'ün 16. yüzyılda bilinmeyen bir sebepten terkedilerek boşaldığını düşündürmektedir.
Öte yandan 1676 tarihli Aydın sancağında Birgi ve Kestel kazalarının tahrir defteri isimli deftere göre Marmara, yani Karaköy, köyü bu tarihte Aydın sancağının Birgi kazasına bağlı Süleyman nahiyesine tâbidir. Marmara, söz konusu nahiyede Nefs statüsüne sahip tek yerleşim yeri olarak dikkati çekmektedir. Öyle ki nahiyeye ismini veren Süleyman/Süleymanlı köyü bile karye olarak kaydedilmiş, ancak Marmara Nefs-i Marmara ismiyle kayıt altına alınmıştır. Bu da esasında Karaköy'ün söz konusu tarihte önemli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Yine aynı kayda göre Karaköy'de Mermerhâ-i Aladağ olarak anılan mermer ocakları bulunmaktadır ki bu ocaklar hala faal olup Karaköyün güneyinde yer alan Aldağ mevkiindedirler.[2] Dolayısıyla 1676 yılında da Karaköy'de mermer ocaklarının bulunduğu ve hatta bu ocakların işletildiği anlaşılmaktadır. Bununla beraber bahsettiğimiz defterde Karaköy'de 71 hanenin bulunduğu, yani köyün yaklaşık 350 kişilik bir nüfusa sahip olduğu görülmektedir.[3]
Karaköy ve Dağmarmara coğrafyası ile ilgili verileri değerlendirmeye önümüzdeki günlerde, yeni makalelerle devam edeceğiz.