TÜZEL GÖKYAYLA İLE UNUTULMAZ BİR ANI
Hayri BÖKÜ yazdı...
TOPLUMSAL Dayanışma ve Kültür Merkezi’nde bir dönem başkanlık görevini üstlenmiştim. Turgutlu’nun tarihî dokusu ilgimi çekiyor; tarihî yapıların korunmaması, var olanlara karşı ilgisizlik beni rahatsız ediyordu.
Dernek olarak benim de ıslak imzamın olduğu dilekçeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na göndermeye başladım. Bu yazılarla ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan gelen yetkililerle birlikte tarihî yapılara gidip bunları kayıt altına aldırıyorduk.
Bunlardan bir tanesi de Karaca Ahmet Dergâhı’ydı. Buraya bakanlıktan gelen yetkililer ve Tüzel Gökyayla’nın oğlu Mehmet Gökyayla ile birlikte gittik. Mehmet, babasının belediye başkanlığı döneminde burada yapılan kazıdan da bahsetmiş ve konu ilgimi çekmişti. Tüzel Gökyayla’nın tarih bilgisi ve bu konudaki birikimini biliyor ve merak ediyordum. Onunla tanışıp konuşmak istiyordum.
Bu arada Yaşam-Der kurulmuştu ve faaliyetlerimiz arasında tarihî doku da bulunuyordu. Dernek olarak daha çok tarihî dokuya meraklı arkadaşlarla Tüzel Bey’in yanına gitmeye karar verdik. Oğlu Mehmet’e babasıyla görüşmek istediğimizi, uygun bir zamanda bizi bir araya getirirse memnun olacağımızı söyledik. Mehmet, daha sonra bize görüşme günü ve saatini söyledi.
Randevu ayarlanmıştı fakat ben korkuyordum. Tüzel Amca’yı zaman zaman görüyorum. Bendeki izlenim huysuz bir ihtiyar görünümü veriyor. Asık bir surat, çocuklara mahallede rahat vermeyen, toplarını kesen, gulyabani görünümlü bir insan olarak düşünüyorum.
Korka korka kapıyı çaldık. Soğuk bir adam bekliyorum. “Siz de nereden çıktınız! Hadi hadi girin bakalım. Fazla da dırdır yapmadan yaylanın!” havasında bir ihtiyar bekliyorum.
Neyse, içeri girdik. Ellerimiz dizlerimizde, suçlu öğrenci gibi karşısında el pençe divan bekliyoruz. Konuşmaya da çekiniyoruz.
Bir yerden sohbete başlandı. Konudan konuya geçiyoruz. Derin tarih bilgisini merakla dinliyoruz. Arada sorular soruyoruz. Bu arada Karaca Ahmet Dergâhı ile ilgili kazıyı da anlattı. Kazı sonrasında kendisinin hayretini anlattı.
Başvurunun define kazısı olarak yapıldığını ve Manisa Müzesi’nden gelen yetkilinin kazı başlayınca ortaya çıkan tarihî dokuyu görünce kazıyı durdurduğunu anlattı. Karaca Ahmet Dergâhı’nın mutlaka bilimsel olarak kazılması gerektiğinden bahsetti.
Biz artık Tüzel Ağabey’in samimiyeti ve sıcaklığını görünce gevşedik. Güzel bir hava esmeye başlamıştı. Bizi bırakmıyordu. Memnun olmuştu. Biz de memnun olmuştuk. Yanından ayrılmak istemiyorduk. Bu arada çay ve ikramlar devam ediyordu. Çok memnunduk.
Bir ara ayağa kalkıp mutfağa yöneldi. Biz rahattık. Bastonunu eline alıp ‘defolun’ demeyeceğini çok iyi biliyorduk.
Belli bir süre geçti. Onun gelmesini bekliyorduk. Bir zaman geçtikten sonra mutfaktan çıktı. Elinde tabaklarla geliyordu. Mutfakta bize ikram etmek için aldığı şambalileri hazırlamış. Kendi elleriyle bize şambali servisi yaptı. Elinde baston yoktu. Bahçesine giren çocukların topunu kesmek için bıçak da yoktu.
Korktuğum, korka korka kapısını çaldığım huysuz Tüzel Amca düşüncesi kayboldu. Şambaliyi yedikten sonra Tüzel Amca’yı daha çok sevdim.
Genç öldü. Daha yaşamalıydı. Şambali yiyerek tarih dinlemek çok hoştu. Ben şimdi şambali yiyerek tarihî dokuyu kimden dinleyeceğim?
Tüzel Amca’yı bize gösterdiği bu sıcaklıkla ve şambali tadıyla tekrar anıyor; saygılar sunuyorum.
Hayri BÖKÜ yazdı...
TOPLUMSAL Dayanışma ve Kültür Merkezi’nde bir dönem başkanlık görevini üstlenmiştim. Turgutlu’nun tarihî dokusu ilgimi çekiyor; tarihî yapıların korunmaması, var olanlara karşı ilgisizlik beni rahatsız ediyordu.
Dernek olarak benim de ıslak imzamın olduğu dilekçeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na göndermeye başladım. Bu yazılarla ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan gelen yetkililerle birlikte tarihî yapılara gidip bunları kayıt altına aldırıyorduk.
Bunlardan bir tanesi de Karaca Ahmet Dergâhı’ydı. Buraya bakanlıktan gelen yetkililer ve Tüzel Gökyayla’nın oğlu Mehmet Gökyayla ile birlikte gittik. Mehmet, babasının belediye başkanlığı döneminde burada yapılan kazıdan da bahsetmiş ve konu ilgimi çekmişti. Tüzel Gökyayla’nın tarih bilgisi ve bu konudaki birikimini biliyor ve merak ediyordum. Onunla tanışıp konuşmak istiyordum.
Bu arada Yaşam-Der kurulmuştu ve faaliyetlerimiz arasında tarihî doku da bulunuyordu. Dernek olarak daha çok tarihî dokuya meraklı arkadaşlarla Tüzel Bey’in yanına gitmeye karar verdik. Oğlu Mehmet’e babasıyla görüşmek istediğimizi, uygun bir zamanda bizi bir araya getirirse memnun olacağımızı söyledik. Mehmet, daha sonra bize görüşme günü ve saatini söyledi.
Randevu ayarlanmıştı fakat ben korkuyordum. Tüzel Amca’yı zaman zaman görüyorum. Bendeki izlenim huysuz bir ihtiyar görünümü veriyor. Asık bir surat, çocuklara mahallede rahat vermeyen, toplarını kesen, gulyabani görünümlü bir insan olarak düşünüyorum.
Korka korka kapıyı çaldık. Soğuk bir adam bekliyorum. “Siz de nereden çıktınız! Hadi hadi girin bakalım. Fazla da dırdır yapmadan yaylanın!” havasında bir ihtiyar bekliyorum.
Neyse, içeri girdik. Ellerimiz dizlerimizde, suçlu öğrenci gibi karşısında el pençe divan bekliyoruz. Konuşmaya da çekiniyoruz.
Bir yerden sohbete başlandı. Konudan konuya geçiyoruz. Derin tarih bilgisini merakla dinliyoruz. Arada sorular soruyoruz. Bu arada Karaca Ahmet Dergâhı ile ilgili kazıyı da anlattı. Kazı sonrasında kendisinin hayretini anlattı.
Başvurunun define kazısı olarak yapıldığını ve Manisa Müzesi’nden gelen yetkilinin kazı başlayınca ortaya çıkan tarihî dokuyu görünce kazıyı durdurduğunu anlattı. Karaca Ahmet Dergâhı’nın mutlaka bilimsel olarak kazılması gerektiğinden bahsetti.
Biz artık Tüzel Ağabey’in samimiyeti ve sıcaklığını görünce gevşedik. Güzel bir hava esmeye başlamıştı. Bizi bırakmıyordu. Memnun olmuştu. Biz de memnun olmuştuk. Yanından ayrılmak istemiyorduk. Bu arada çay ve ikramlar devam ediyordu. Çok memnunduk.
Bir ara ayağa kalkıp mutfağa yöneldi. Biz rahattık. Bastonunu eline alıp ‘defolun’ demeyeceğini çok iyi biliyorduk.
Belli bir süre geçti. Onun gelmesini bekliyorduk. Bir zaman geçtikten sonra mutfaktan çıktı. Elinde tabaklarla geliyordu. Mutfakta bize ikram etmek için aldığı şambalileri hazırlamış. Kendi elleriyle bize şambali servisi yaptı. Elinde baston yoktu. Bahçesine giren çocukların topunu kesmek için bıçak da yoktu.
Korktuğum, korka korka kapısını çaldığım huysuz Tüzel Amca düşüncesi kayboldu. Şambaliyi yedikten sonra Tüzel Amca’yı daha çok sevdim.
Genç öldü. Daha yaşamalıydı. Şambali yiyerek tarih dinlemek çok hoştu. Ben şimdi şambali yiyerek tarihî dokuyu kimden dinleyeceğim?
Tüzel Amca’yı bize gösterdiği bu sıcaklıkla ve şambali tadıyla tekrar anıyor; saygılar sunuyorum.