Turdaklılar İspanya, Endülüs bölgesinde
Celalettin Ölgün- Turdak Başkanı
26 0cakta Fas, Tangier(Tanca) de başlayıp Kazbalanka, Marakeş ve Rabat gezildikten sonra Tangier de biten gezimiz; Tangier Med Limanından 29 ocak 2015 saat 23.00 te Feribotla İspanya’nın Algeciras Limana geçimizle İspanya gezimiz başladı. Algeciras İspanyanın Afrika’ya açılan önemli bir liman kenti. Programımızda burada konaklama yapmak yoktu; Limana yakın bir yerde bulduğumuz bir Hostel de gecelemeye karar veriyoruz.
30 ocak 2015. Sevilla’ya gidecek otobüs 08.00 de kalkıyor. Doğa, Türkiye’nin Ege bölgesinin aynısı. Orman, Zeytin, Kaktüs ve yer yer tahıl tarımı. Gördüğümüz köy, kasabalarda Fas’ın uçuk kırmızı rengini burada beyaz almış. Yeşilin içinde beyaz renkli evlerin görüntüsü ilgimizi çekti. 11.30 da varıyoruz. Novigasyon burada işe yarıyor, “Samay Oteli” hemen bulup yerleşip Sevilla’yı gezmeye çıkıyoruz. İdeal bir mevsim aralığında gelmişiz, bulutlu, ılık bir hava var. İlk rastladığımız “1492 anıtı”; İspanyolların Sevilla’yı Endülüs’ten aldıkları tarihi anımsatmak için yapılmış küçük bir havuz un ortasından çıkan iki antik sütun ve üzerinde 1492 yazılı. Hedefte Avrupa’nın üçüncü büyük Katedrali “Catedral de Sevilla” var. Yarım daire biçiminde yapılmış çok görkemli büyüleyici bir yapı. Tuğla kullanılmış, taş işçiliği yok. Ancak süslemeler, mimaride üst seviyelere ulaşmışlar. Bol bol resimler çekip gezmeyi sürdürüyoruz. Şehrin göbeğinden geçen romantik “Guadalquivir” nehri geçiyor. Tarihi Cordoba’da bu nehir üzerinde. Nehir değil sanki koy gibi denizin yokluğunu hiç hissettirmiyor gibi, içinde gezinti tekneleri çalışıyor. Nehrin kenarında İstanbul Bayezit kulesi gibi yapılmış “ Altın Kule” Kristof Kolomb ve Macellan’ın deniz keşiflerine uğurlandıkları yermiş. Kentin merkezi olarak da kabul edilen Plaza de Espana ile görkemli kilise Basilica Macerena’yı gördük. Tanıtım levhalarında Basilica Macerena’nın kulesine Kristof Kolomb’un mezarının olduğu yazılıyor. Sevilla Medina’sının dar sokaklarında kaybolmaya karar verdik. Grup başkanımız Levent(Uslu)’nun “Bir kenti iyi tanımanın yolu; O kentte kaybolmayla olur.” Sözüne uyup kayboluyoruz. Heykellerle süslenmiş kiliseler, tarihi yapılar, çiçekli, “Tapas” barları bulunan temiz sokaklar sonunda bizi çingene mahallesi “Triana” ya çıkarıyor. Çöp olarak sadece yere dökülen gazelleri gördük. Her akşam buralarda “Flemenko Müziği” eşliğinde dans gösterileri oluyormuş. Buraları gece bir kez daha dolaşmaya karar veriyoruz. O denli çok gezdik ki; Samay Oteli zorlukla bulduğumuzda adım atacak halde değildik. Yemekten sonra yeniden çıktık. Flemenko göremedik ama o gün doğan Azizliği kabul edilmiş bir kardinalin 200. Yıl dönümü kutlamalarına denk geldik. Yerel giysiler ve bando eşliğinde altın süslemeli yoğun kalabalık eşliğinde bir “Tahterevan’la” bir heykel taşınıp ilahiler söyleniyordu. İzlediken sonra otele döndük.
31 Ocak 2105 Cumartesi. Sabah 08.00 de Rentacar dan kiraladığımız otomobili teslim alıp Kordoba’ya hareket edeceğiz. Sora sora Tren İstasyonun bulup, işlemlerden sonra aracı teslim alıp 09.15 da büyülü şehir Sevilla’dan ayrılıyoruz. Burada Fas’ın aksine otoyollar ücretsiz ve bakımlı. Kordoba 140 km. Doğaya yabancı değiliz. Zeytin tarımı yoğun yapıldığı anlaşılıyor ve tahıl tarımı. Ormanlık alanlara rastlamadık. Saat 11.45 Kordoba “Senaca Hostel” deydik. Hostelimiz Kordoba Madinası içinde taş kemerli eski bir Arap evi özelliğindeydi. Şuna şahit olduk. Burada tarih korunuyor. Turgutlu’da evlerin ömrünün en çok 50-60 yıl olduğunu dikkate alıp geçmişi anımsatacak hiçbir yapıyı göremeyiz. Endülüs’ün bittiği 1492 yılından beri evler korunmuş dolayısıyla tarihe sahip çıkılmış. Hemen yine dar sokaklara çıkıp incelemelerimizi sürdürüyoruz. Daracık sokaklar tertemiz, her ev Birahane, Teverna ya da hediyelik eşya satış işyeri olmuş ancak kaldırım, sokak işgali kesinlikle yok. Otelimize 200 metre yakın, kırmızı, beyaz mermer kemerleriyle tarihi Kurtuba camisi bahçesine çok büyük bir Çan kulesi yapılarak “Mezgovit katedrali” olmuş. Fas şehirlerinin cadde ve sokaklarının süsü olan üzerinde turuncu meyveleriyle “Turunç” Sevilla da olduğu gibi ücretli. Bilet alıp 45 dakika sıra bekleyip giriyoruz. Süslü mermer direkler ve kiremit renk ve beyaz mermerin sıralandığı kemerlerin taşıdığı kubbe ilgi çekiciydi. . İnanılmaz büyüklükte bir cami, etkilenmemek elde değil. Ucu bucağı gözükmüyor denir ya aynen öyle , düz bir alana yayılmış. Kubbenin her yerine “Virgen Maria” ,Hz İsa ve havarilerin çeşitli figürleri süslenmişti. Çıkışta Sevilla’nın da içinden geçen ırmağın üzerinde kolye gibi duran tarihi taş köprüyü görülmeye değer buluyoruz. Köprüden çok kalabalığın karşıya geçtiğini görüp kalabalığa biz de karışıyoruz. 200. Doğum yılı kutlanan kardinal için burada Festival düzenlenmiş. Domuz çevirme, içki, hediyelik eşya ve değişik yiyecek ürünlerinin satıldığı reyonlar, Gladyatör, Roma askerleri giysileri içinde gösteri yapan gruplar gibi ilginçlikler dikkat çekiciydi. Akşam otel odamızda dinlenirken aralıklarla Katedralin çalan çanlarını Türkiye ezgisiyle okunan “Ezan” hepimizi heyecanlandırdı. Ülkemizde yanlışlıkla da olsa bir kilisede çalan bir çan için verilecek tepkileri düşünmeden geçemiyoruz. Gece, öğrenci gruplarının fener alayını izledik dönüşte girdiğimiz dar sokaklarda .. kaybolduk. Kalenin kapısının önüne düşen bir meydanda Endülüs’lü büyük İslam bilgini “İbni Rüşt” ün heykelini görüp Hıristiyanlığın en tutucu mezhebi Katolikliğe mensup İspanyolların bu hoş görüsü hoşumuza gitti. Gezmeye devam. Jewish Quarter yani Yahudi yerleşim bölgesi. Labirent misali dar sokaklar, beyaza boyalı camlarından çiçekler sarkan evler görülmeye değerdi. Bu gün de çok dolaştık, çok yorulduk.
01 Şubat 2015 Pazar. Sabah 07.00 de Kordoba’dan çıkıp Granada’ya hareket ediyoruz. 200 km. yol gitmemiz gerek. Saat 10.00 da “Elhamra “ sarayına giriş için online biletimiz var. Acele ediyoruz. Uç ucuna ancak yetişiyoruz. Bir yerlere kar yağıyor, hava bu gün çok soğuk. Elhamra Sarayı, Granada’yı yukarıdan gören bir tepe üzerine kurulmuş bir külliye olarak yapılmış. “El Casaba” denilen bölüm saray çalışanları, muhafızlar için ayrılmış bölüm ile “Nazaris” adı verilmiş Kralın ve ailesinin yaşadığı bölüm “Nasi r i Sultan” diye anılan “Nazaris” sarayı gerçekten görülmeye değer bir yer. Mermer Sütunlar dahil her yer ilginç motiflerle süslü. Kuran sureleri duvarlarda süslemeler arsında ilk yapıldığı günkü haliyle korunmuş. Her yeri sanat ve tarih kokan Elhamra Sarayı ve Cennet-ül Arif Bahçeleri’ni içimiz burkularak geziyoruz. Suriye iç savaşında Halep ve diğer kentlerdeki camilerin tarihi Şam Emevi camisinin Müslümanlarca bombalanması ve Fas’taki İslami yapıların durumunu gördükten sonra “İyi ki buraları İspanyollar alıp koruyup bu güne getirmiş.” Diyoruz. Saray gezimiz sırasında yurttaşlarımızla karşılaşıyoruz, Sömestri tatili dolayısıyla kimisi gruplarla kimisi ailece gelmişler. Elhamra sarayı ziyaretinden sonra konaklayacağımız “Berberie Granada Hostel” i Novigasyonu ayarlayıp ancak bulabiliyoruz. Hostelimiz, önceki kentlerde olduğu gibi “Old City” ya da “Madina” denilen Eskişehir de dar sokakların birinde. Burası da tarihi bir ev Hostele çevrilmiş. Temiz, bakımlı bir yer. Öğle sonu Granada Medinası içinde dar sokaklardan –tanımak için- kaybolarak şehrin biraz kenar semtlerine düşen “Sakremento” denilen Çingene mahallesinde ve çok az Müslümanın yaşadığı Fas mahallesindeki tepenin eteğine kurulmuş “Elbayzın”a gidiyoruz. Küçük meydanlarda müzisyenlerin müzikli dans gösterilerini izliyoruz. Akşam yemeğinden sonra yine sokaklardayız. Gündüz işinde olan halk Birahane ve Tavernaları doldurmuş, eğleniyorlardı.
02 Şubat 2015 pazartesi. Bu gün Malaga da olmalıyız. Granada, Malaga arası 140 km. Aracımızı saat 10.00 da Malaga Tren İstasyonunda teslim etmemiz gerekiyor Çok acele ediyoruz. Oysa sözleşmedeki teslim saatini unutmuşuz, 22.00 de teslim edilmesi gerekiyormuş. Ataların “Acele işe şeytan karışır.” Sözünü aynen gerçekleştirdik. Aracı yakıt deposu dolu teslim etmemiz gerektiğinden Tren istasyonuna yaklaşık 500 metre kala girdiğimiz Akaryakıt istasyonunda araca Benzin yerine Mazot dolduruyoruz. Burada pompacı yok, herkes yakıtını kendisi dolduruyor. Sonuç; 200 metre sonra çıkıyor. Araç çalışmıyor. Güçlükle de olsa aracı bozulduğu yerde teslim ediyoruz. Çekici gelip götürdü. Sekiz gündür mükemmel giden gezimizde bu olumsuzlukla üzüldük. Bu arada Aracımızın bozulup kaldığı yerin hemen karşısında “İstanbul Kebap Döner” salonunun sahibi Hataylı Metin ve yardımcısı Tuncelili Ali Hıdır’ın bize yardımcı olduklarını belirtmek isterim. Konaklayacağımız “Feel Soho Malaga Hostel” bulunduğumuz yere yakınmış. Malaga eski şehrin yine dar sokakların içinde temiz, bakımlı bir Hostel. Yerleşip Gezmeye çıkıyoruz. Malaga doğumlu ünlü ressam Picasso’nun tablolarının büyütülmüş tabloları caddeleri, alışveriş merkezlerini süslemiş. Hatta Picasso adına müze bile kurulmuş. Sevilla, Kordoba ve Granada’da o kadar çok Katedral, kilise gezdik ki Malaga Katedrali, Piskaposluk Sarayı, Santiago Kilisesi ve eski bir Arap camisinden çevrilen İglesia del Sagrario: Kilisesini sadece dışardan seyrettik. Gezimiz sırasında önümüze çıkan ama sanat değeri olmayan “San Felipe Neri Kilisesi” ne girip içerideki ayini izledik.
03 Şubat 2015 Salı; Bu gün dönüş günümüz. Uçağımız buranın saatine göre 13.05 te kalkacak. Tren istasyonu çepe çevre saracak biçimde yapılmış büyük AVM de alış veriş yaptıktan sonra saat 11.00 de Metro ile Costa Del Sol Havaalanına ulaşıyoruz. Saat 19.30 da İstanbul Atatürk Havaalanında, gece yarısı 00.30 da İzmir’deyiz. Sonra Turgutlu’da HABER MERKEZİ
Yorumlar
Kalan Karakter: