Sihirli kulesiyle tanıdığımız İbroAli Şentürk’ün kaleminden KasabaBUGÜN konumuz o meşhur kulesiyle ünlü İbro. Başka bir değişle bitmez tükenmez öyküleriyle Kasabalıların eski kabadayısı ünlü İbro.
Hep yaz dediler. İbro’yu yaz, İbro’nun kulesini yaz dediler. İbro’dan söz açılır açılmaz da sözü o gizemli kuleye getirip inanılmaz öyküler anlattılar.
Hayri Bökü, “kalk İbro’nun evine gidiyoruz, onun dillere destan hikâyesini İbro’nun kardeşi Ali’nin hanımı 92’lik Hamiyet nineden dinleyelim” dedi.
Hamiyet Nine bizi kapıda karşıladı. “Bu dedi, bu ev, İbrahim efendinin yaşadığı ilk ev, ölünce avlusunda yıkandığı ev. Bunlar dolapları, bunlar kap / kaçakları, bu içinde su ısıtıp yıkandığı küçük kazan. Bu meşhur silindir şapkası. Şu incir ağacı ise bazen gölgesinde bir memleket türküsü tutturup ağladığı ağaç”
Eski bir Kasaba evi. Bahçesi renk renk çiçeklerle dolu. Büyükçe bir salon, yanında koca bir oda. Odanın içi, İbro’nun anılarının yaşatıldığı kazanlar, kepçeler, kaşıklar, dolaplar ve de eşyalarla dolu. İbro dedik? Kabadayılık dedik? İbro’nun yıkılan kulesi dedik? Hamiyet Teyze, önce gülümsedi. Sonra gözlerini bir noktaya dikip derinleşiverdi:
“İbro’nun asıl adı İbrahim’di” dedi. Sonra ekledi. “ Ailesi, 93 Harbi’nde Turgutlu’ya gelmiş. Gelişleri öyle tek aile değil. Cümbür cemaat. Hısım, akraba, bir sülale gelmişler.. Babası, memleketlerinde eski bir voyvoda imiş. Onların damarlarında meydan okumak, baş kaldırmak hep olmuş. İbro’da bu terbiye ile yetişmiş. Hırçınlığını ailesinden almış. Onun kavgaları, başkaldırmaları onu sindirmek istemelerinden olmuş. Kolay mı? Oğlu Talat’ı ve beyim olan kardeşi Ali’yi vurmuşlar.
Kule. O meşhur dillere destan, sihirli kule !!! Hani altında dehlizlerin uzandığı ürpertici kule? Ben o dehlizleri hiç görmedim. Yapılınca da görmedim. Son yıllarında kekre kokan odaları ve de çürümeye yüz tutmuş pencereleri döneminde de gittim. Ama görmedim. Fakat o hikâyeler hep anlatıldı. Derseniz ki acıtan yanları? Hangimiz ip gibi doğruyuz ki?
O, eksileriyle artılarıyla bu dünyadan göçüp gitti. Baş kaldırmaları ve de hırçınlıklarıyla gitti. Her hafta, gece yarısı, sessizce kapı halkalarına iliştirdiği erzaklarla, kimsesizlerin kimsesizlerine everip çaldırdığı davullarla gitti. Geride yalnızca anlatılan darbı - meseller kaldı”
Dediler ki İbro’nun türküsü de var, türküsü !!!
Ah bu türkülerin gözü kör olsun deyip düştük sokaklara…
Vardık İbrahim Şan’ın kapısına. Aldı sazı eline yanık sesiyle “Eviç” makamında bir Kasaba türküsü tutturdu. Sonra davula eline alıp başka makamlardan başka Kasaba türkülerini söyledi. Bizimse aklımızda İbro’nun türküsü.
Dedik ki İbro’nun türküsü var mı? Hani şu her birimizin ayrı telden anlattığı meşhur ibro’nun türküsü. “Ah” dedi “ah…” ” İbrahim Amcam bizim komşumuzdu. Bizim mandıramız vardı Payton Pazarı’nda. Onun evi ise karşı köşedeydi.”
Sözünü balla kestik. Kulanin orda da evi varmıydı dedik.
“Ha” dedi. “O ev kardeşi Ali’ye bıraktığı evdi”
Ve devam etti İbrahim Şan: Bizim mandırada onunla ilgili türküyü okuyunca çağırdı beni yanına. “Bir daha oku” dedi. Okudum. “Bir daha oku” dedi Yine okudum. Birden hüzünlendi. Belli ki acılıydı. Oysa ben o türkünün hikâyesini biliyordum. Muhittin isimli bir genç meşhur olma adına onu vurmuş sonra da ceza evine girmişti. Cebinden kâğıt bir para çıkardı, çaktırmadan cebime koydu. Bana döndü; “Evlat, yinede sen bu türküyü bir daha okuma” dedi. Belli ki karşı taraf kırılsın istemiyordu. Ama ben, her mandıraya gidişimde o türküyü yine de hep okudum.
Kasaba türkülerinin erbabı, ustası kalktı, orada bulunan bir mehter davulunu boynuna geçirip önce bir uzun hava turdu. Sonra, davulun tokmağı ile İbro’nun türküsünü dillendirdi.
Bre’de koca bağın selvisi
Deydi düşman mermisi
Yanımdaki Vallah yârin sevgisi
Hey Muhittin Muhittin
İbro gibi bir yiğide
Gençliğin feda ettin.
Kır Mahalleye ay doğdu
Ben sandım sabah oldu
Muhittin”e sorarsan
Çifte ile vuruldu.
İbro, bir son bahar ayında bu dünyadan göç edip gider. Onca anılar, öfkeler, mahzunluklarla beraber gider. Avluda büyük bir kazan kurulur. Isıtılan su ile Hafız Bezmi İbro’yu yıkar. Ardından dualar okunur. Cenazesi, kollar üstünde Pazar Camisine getirilir. Meraklısı, aa diyeni, vay be diyeni ile camiye koşar. Sokaklar ve cami avlusu insan seli ile dolar. Kasaba’nın ünlü Kabadayısı ölmüştür. O ünlü kuleye gelince. Bir süre boş kalır. Sonra Kel Ağa’nın İbrahim, bu sihirli binayı satın alıp bir süre sonra bütün anıları ile beraber yıkıp atar. Artık çocukların korkulu rüyası o kule yıkılmıştır.
Not: - Türkü için, İbrahim Şan’a ve İbrahim Büyükoral’a saygıyla… Ali Şentürk
Hep yaz dediler. İbro’yu yaz, İbro’nun kulesini yaz dediler. İbro’dan söz açılır açılmaz da sözü o gizemli kuleye getirip inanılmaz öyküler anlattılar.
Hayri Bökü, “kalk İbro’nun evine gidiyoruz, onun dillere destan hikâyesini İbro’nun kardeşi Ali’nin hanımı 92’lik Hamiyet nineden dinleyelim” dedi.
Hamiyet Nine bizi kapıda karşıladı. “Bu dedi, bu ev, İbrahim efendinin yaşadığı ilk ev, ölünce avlusunda yıkandığı ev. Bunlar dolapları, bunlar kap / kaçakları, bu içinde su ısıtıp yıkandığı küçük kazan. Bu meşhur silindir şapkası. Şu incir ağacı ise bazen gölgesinde bir memleket türküsü tutturup ağladığı ağaç”
Eski bir Kasaba evi. Bahçesi renk renk çiçeklerle dolu. Büyükçe bir salon, yanında koca bir oda. Odanın içi, İbro’nun anılarının yaşatıldığı kazanlar, kepçeler, kaşıklar, dolaplar ve de eşyalarla dolu. İbro dedik? Kabadayılık dedik? İbro’nun yıkılan kulesi dedik? Hamiyet Teyze, önce gülümsedi. Sonra gözlerini bir noktaya dikip derinleşiverdi:
“İbro’nun asıl adı İbrahim’di” dedi. Sonra ekledi. “ Ailesi, 93 Harbi’nde Turgutlu’ya gelmiş. Gelişleri öyle tek aile değil. Cümbür cemaat. Hısım, akraba, bir sülale gelmişler.. Babası, memleketlerinde eski bir voyvoda imiş. Onların damarlarında meydan okumak, baş kaldırmak hep olmuş. İbro’da bu terbiye ile yetişmiş. Hırçınlığını ailesinden almış. Onun kavgaları, başkaldırmaları onu sindirmek istemelerinden olmuş. Kolay mı? Oğlu Talat’ı ve beyim olan kardeşi Ali’yi vurmuşlar.
Kule. O meşhur dillere destan, sihirli kule !!! Hani altında dehlizlerin uzandığı ürpertici kule? Ben o dehlizleri hiç görmedim. Yapılınca da görmedim. Son yıllarında kekre kokan odaları ve de çürümeye yüz tutmuş pencereleri döneminde de gittim. Ama görmedim. Fakat o hikâyeler hep anlatıldı. Derseniz ki acıtan yanları? Hangimiz ip gibi doğruyuz ki?
O, eksileriyle artılarıyla bu dünyadan göçüp gitti. Baş kaldırmaları ve de hırçınlıklarıyla gitti. Her hafta, gece yarısı, sessizce kapı halkalarına iliştirdiği erzaklarla, kimsesizlerin kimsesizlerine everip çaldırdığı davullarla gitti. Geride yalnızca anlatılan darbı - meseller kaldı”
Dediler ki İbro’nun türküsü de var, türküsü !!!
Ah bu türkülerin gözü kör olsun deyip düştük sokaklara…
Vardık İbrahim Şan’ın kapısına. Aldı sazı eline yanık sesiyle “Eviç” makamında bir Kasaba türküsü tutturdu. Sonra davula eline alıp başka makamlardan başka Kasaba türkülerini söyledi. Bizimse aklımızda İbro’nun türküsü.
Dedik ki İbro’nun türküsü var mı? Hani şu her birimizin ayrı telden anlattığı meşhur ibro’nun türküsü. “Ah” dedi “ah…” ” İbrahim Amcam bizim komşumuzdu. Bizim mandıramız vardı Payton Pazarı’nda. Onun evi ise karşı köşedeydi.”
Sözünü balla kestik. Kulanin orda da evi varmıydı dedik.
“Ha” dedi. “O ev kardeşi Ali’ye bıraktığı evdi”
Ve devam etti İbrahim Şan: Bizim mandırada onunla ilgili türküyü okuyunca çağırdı beni yanına. “Bir daha oku” dedi. Okudum. “Bir daha oku” dedi Yine okudum. Birden hüzünlendi. Belli ki acılıydı. Oysa ben o türkünün hikâyesini biliyordum. Muhittin isimli bir genç meşhur olma adına onu vurmuş sonra da ceza evine girmişti. Cebinden kâğıt bir para çıkardı, çaktırmadan cebime koydu. Bana döndü; “Evlat, yinede sen bu türküyü bir daha okuma” dedi. Belli ki karşı taraf kırılsın istemiyordu. Ama ben, her mandıraya gidişimde o türküyü yine de hep okudum.
Kasaba türkülerinin erbabı, ustası kalktı, orada bulunan bir mehter davulunu boynuna geçirip önce bir uzun hava turdu. Sonra, davulun tokmağı ile İbro’nun türküsünü dillendirdi.
Bre’de koca bağın selvisi
Deydi düşman mermisi
Yanımdaki Vallah yârin sevgisi
Hey Muhittin Muhittin
İbro gibi bir yiğide
Gençliğin feda ettin.
Kır Mahalleye ay doğdu
Ben sandım sabah oldu
Muhittin”e sorarsan
Çifte ile vuruldu.
İbro, bir son bahar ayında bu dünyadan göç edip gider. Onca anılar, öfkeler, mahzunluklarla beraber gider. Avluda büyük bir kazan kurulur. Isıtılan su ile Hafız Bezmi İbro’yu yıkar. Ardından dualar okunur. Cenazesi, kollar üstünde Pazar Camisine getirilir. Meraklısı, aa diyeni, vay be diyeni ile camiye koşar. Sokaklar ve cami avlusu insan seli ile dolar. Kasaba’nın ünlü Kabadayısı ölmüştür. O ünlü kuleye gelince. Bir süre boş kalır. Sonra Kel Ağa’nın İbrahim, bu sihirli binayı satın alıp bir süre sonra bütün anıları ile beraber yıkıp atar. Artık çocukların korkulu rüyası o kule yıkılmıştır.
Not: - Türkü için, İbrahim Şan’a ve İbrahim Büyükoral’a saygıyla… Ali Şentürk