Kasaba’nın neyi meşhurdur?Ali Şentürk'ün kaleminden KasabaKASABA’nın neyi meşhurdur? Ya da Turgutlu neyi ile ünlüdür? Birçoğumuz diyecektir ki “üzümü meşhurdur üzümü” Ya da “köftesi ile ünlüdür” diyenlerde olacaktır.
Oysa Kasaba’ya gelen gezginler, seyyahlar Kasaba’nın üzümünden çok başka başka şeylerinin daha çok meşhur olduğunu yazmışlardır. 1830’lu yıllarda Turgutlu’ya gelen ünlü gezgin Charles Texier, yayınladığı eserinde, “Kasaba hindileri ile ünlüdür” demiştir. Bizde artık Kasaba’da hindimi kaldı ki deyip, Turgutlu’yu ziyaret eden seyyahlardan söz edelim dedik. Yazalım ki bu gezginler Turgutlu’nun nelerine dem vurmuşlar görelim dedik.Bu gün, bilinen adıyla Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi’nin Turgutlu ile ilgili bir yazısını koyalım sayfamıza istedik: “Çok güzel bir bahar günü, arkadaşlardan birkaçı kır gezintisine çıkmayı ortaya attı. Uzun uzun konuştuktan sonra, trenle vilâyete bağlı ve güzelliğiyle ünlü Turgutlu Kasabasına gitmeye ve orada üç gün eğlenmeye karar verdik. Bu kasaba, şehir merkezine trenle bağlanıyordu. Orada bulamayacağımız ihtiyaçlarımızı temin ettikten sonra trene bindik. Yolda manzara çok güzeldi. Herkes yoldaki manzaraya hayran olup kendilerinden geçiyorlardı. Hele şehri’nin civarları ve de tren yolunun etrafı çok ferahtı.
Bu kasaba, gördüğüm yerlerin en güzeliydi. Bu mini mini memleketten o kadar hoşlanmıştım ki, gücüm yetseydi orada otururdum. Kasabanın evleri birbirinden hayli uzak ve her biri üç beş dönüm büyüklüğünde bahçelerin içindeydi. Her evin bahçesinde bol bol su bulunmaktaydı. Hatta bazı sokaklarında büyük büyük ırmaklar akmaktaydı. Bahçeleri meyveli ağaçlarla doluydu. Bu kasabada pek çok gül yetişmekte. Gül mevsiminde bülbülleri çok. Sözün kısası Turgutlu Kasabası yeryüzünün cennetlerinden biridir dense abartılmış olmaz.
Kasabaya vardığımız zaman, daha önce birkaç kere misafiri olduğumuz bir zat tarafından karşılandık. O geceyi dostumuzun evinde geçirerek ertesi gün sabahleyin erkenden “Subaşı” denilen yere gittik. Çeşitli yerlerden kaynayarak tabiî bir havuzda biriktikten sonra, çok sayıda kollara ayrılıp akan suların şırıltısı lâtif bir ahenk gibi kulaklarımızı okşuyordu. Burada, su şırıltısı, kuş cıvıltısı, mangal dumanı ve ud taksimi birbirine karışıyordu.
En güzel yeri seçtik. Lakin orada bizden önce gelen iki kişi vardı. Bu iki kişiyi gördüğümüz zaman ağzımızdan çıkan sözler, bunların kim olduğunu anlatır. İşte o sözler: İki serseri, iki dilenci, iki sarhoş, iki derviş.
Gerçekten de pejmürde kıyafetli bu iki adam, belki de bu özelliklerin hepsine birden sahipti. Biz de oturduk. Pejmürdeler bize zerre kadar önem vermediler.”
Ali Şentürk
Oysa Kasaba’ya gelen gezginler, seyyahlar Kasaba’nın üzümünden çok başka başka şeylerinin daha çok meşhur olduğunu yazmışlardır. 1830’lu yıllarda Turgutlu’ya gelen ünlü gezgin Charles Texier, yayınladığı eserinde, “Kasaba hindileri ile ünlüdür” demiştir. Bizde artık Kasaba’da hindimi kaldı ki deyip, Turgutlu’yu ziyaret eden seyyahlardan söz edelim dedik. Yazalım ki bu gezginler Turgutlu’nun nelerine dem vurmuşlar görelim dedik.Bu gün, bilinen adıyla Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi’nin Turgutlu ile ilgili bir yazısını koyalım sayfamıza istedik: “Çok güzel bir bahar günü, arkadaşlardan birkaçı kır gezintisine çıkmayı ortaya attı. Uzun uzun konuştuktan sonra, trenle vilâyete bağlı ve güzelliğiyle ünlü Turgutlu Kasabasına gitmeye ve orada üç gün eğlenmeye karar verdik. Bu kasaba, şehir merkezine trenle bağlanıyordu. Orada bulamayacağımız ihtiyaçlarımızı temin ettikten sonra trene bindik. Yolda manzara çok güzeldi. Herkes yoldaki manzaraya hayran olup kendilerinden geçiyorlardı. Hele şehri’nin civarları ve de tren yolunun etrafı çok ferahtı.
Bu kasaba, gördüğüm yerlerin en güzeliydi. Bu mini mini memleketten o kadar hoşlanmıştım ki, gücüm yetseydi orada otururdum. Kasabanın evleri birbirinden hayli uzak ve her biri üç beş dönüm büyüklüğünde bahçelerin içindeydi. Her evin bahçesinde bol bol su bulunmaktaydı. Hatta bazı sokaklarında büyük büyük ırmaklar akmaktaydı. Bahçeleri meyveli ağaçlarla doluydu. Bu kasabada pek çok gül yetişmekte. Gül mevsiminde bülbülleri çok. Sözün kısası Turgutlu Kasabası yeryüzünün cennetlerinden biridir dense abartılmış olmaz.
Kasabaya vardığımız zaman, daha önce birkaç kere misafiri olduğumuz bir zat tarafından karşılandık. O geceyi dostumuzun evinde geçirerek ertesi gün sabahleyin erkenden “Subaşı” denilen yere gittik. Çeşitli yerlerden kaynayarak tabiî bir havuzda biriktikten sonra, çok sayıda kollara ayrılıp akan suların şırıltısı lâtif bir ahenk gibi kulaklarımızı okşuyordu. Burada, su şırıltısı, kuş cıvıltısı, mangal dumanı ve ud taksimi birbirine karışıyordu.
En güzel yeri seçtik. Lakin orada bizden önce gelen iki kişi vardı. Bu iki kişiyi gördüğümüz zaman ağzımızdan çıkan sözler, bunların kim olduğunu anlatır. İşte o sözler: İki serseri, iki dilenci, iki sarhoş, iki derviş.
Gerçekten de pejmürde kıyafetli bu iki adam, belki de bu özelliklerin hepsine birden sahipti. Biz de oturduk. Pejmürdeler bize zerre kadar önem vermediler.”
Ali Şentürk