Ali Rıza Aksoy'un anılarıyla 1960'ların Turgutlu'suna yolculuk
Kasaba / Anılar ve Hikâyeler 6. Bölüm Ali Rıza Aksoy Bir aşk hikâyesi
Ama bir hikâyesi daha var Lütfü ağanın. Hüzünlü başlayan bir aşk hikâyesi.
Lütfü ağa Bulgaristan’da bir çiftlikte reşit bile olmadan hayvan bakıcısı ve arabacı olarak hayata atılır. Kısa sürede işini sevmesiyle, çalışkanlığıyla ve çevikliğiyle dikkat çeker. Saygılı ve güleç tavırlarıyla da sevilir. Tüm hayvanlarla ve özellikle atlarla çok ilgilidir. Arabanın ve atların üzerinde cambaz gibidir ve bir iki senede atlardan çok iyi anlayan bir at cambazı olur, çıkar. Aynı süre içinde çiftlikte mavi gözlü, pamuk tenli, güleç Nazire’ye gönlü düşer, Nazire de ona karşı boş değildir. Gözler utangaç da olsa sık sık birbirini bulur, severler birbirlerini.
Ne yazık ki Nazire çiftlik sahibinin kızıdır. Onların bakışmaları, ara sıra kısa süreli de olsa bir araya gelmeleri kız babasının kulağına gider. Nazire’nin babası genç Lütfü’yü çağırtır. Duyduğunu sorar Lütfü’ye: Lütfü yalan söyleyemez ve itiraf eder sevgisini. Baba şaşırır ama Lütfü’yü de şaşırtır. “Tamam kızıma soracağım, o da seni sevmişse ben zorluk çıkarmam size” der ve ekler “ama kızım seni istemiyorsa çıkıp gidersin buralardan”.
Sonunda her şey hallolur çok sevinir sevgililer ve onları sevenler. Fakat heyhat, hayatın cilvesi işte; Balkanlarda Osmanlı’ya karşı isyan başlamıştır. Çatışmalar, karşılıklı kayıplar, derken iş büyür. Çiftlik sahibi Nazire dâhil ailesini alır ve Anadolu’ya kaçar. Lütfü de arkalarından gider ama izlerini bulamadan orduya katılır. Yunan işgali, ardından Kurtuluş Savaşı başlamıştır. Lütfü süvari birliklerinde işgalcilere karşı savaşmaktadır. Sonunda Yunan birlikleri Sakarya ve Dumlupınar’da bozguna uğrarlar ve Afyon’dan İzmir’e doğru tren yolu boyunca kaçmaya başlarlar. Kovalayan birliklerde Lütfü de görevlidir ve Turgutlu’ya kadar ulaşırlar.
Tren yolu boyunca İzmir’e doğru geri çekilmekte olan Yunan ordusu şehirleri de yakmaktadır. Turgutlu’daki Türkler bu haberi komşuları Rumlardan öğrenmişler. Rumlar, “bizimkiler bozulmuş, bu tarafa doğru yakarak kaçıyorlar, biz İzmir’e gideceğiz, oradan da Yunanistan’a gemiyle geçeceğiz, siz de Kasaba’dan çekilin, bağlara ovaya kaçın” demişler. Anneannem de bana bu dönemi anlatmıştı, bağlarda, çalılıkların arasında ta Türk askeri gelene ve “çıkın artık, tehlike geçti” diyene kadar günlerce aç susuz, nasıl saklandıklarını, hamile olduğu için nasıl zorlandığını hikâye etmişti.
İşte o tehlikenin geçtiğini duyuranlar arasında Lütfü de vardır. Gün boyu atıyla ovada dolaşıp duyuru yapanlardan biridir. Onların sesini duyanlar saklandıkları yerlerden çıkıp onlarla lokmalarını paylaşıp yakılmış ve duman tüten Turgutlu’ya (Küllük Mahallesi hariç, oradakiler genellikle Arnavut kökenliler, düşmana silahla direnip yaktırmamışlar evlerini. Oradan geçerken anneannem hamile olduğu için, onun ve çocukların gözlerini bağlamışlar, (yerde cansız, hala yatmakta olan, her iki taraftan ölüleri görmesinler diye) doğru yola çıkarlarken artık akşam olmuştur.
Lütfü bir su birikintisinin yanında atından inip bir taşa oturur, at su içerken o da matarasını çıkarıp tam su içecekken, kargıların arasında bir kıpırtı, bir inleme duyar ve silahına davranır. Yavaşça yaklaşır ve “kim var orada” diye sorar. Yine inleme sesi ve hareketsizlik. Kargıları ayırır çamurlar içinde bir kadın yatmaktadır. Kadını çeker, çıkartır ve matarasıyla ıslatıp yüzündeki çamurları siler. Bir yudum su verir ve kadın gözlerini yavaşça açar, bakar.
Bir çift mavi göz ona bakmaktadır, Nazire’nin gözleri… İki sevgili yıllar sonra, hayatın bu cilvesiyle tekrar buluşmuşlardır ve bir daha hiç ayrılmazlar.
Derleyen: Mehmet Gökyayla
Haber Merkezi