Aya Apostol Kilisesi’nin akıbeti ve sonu[1]
Mehmet Gökyayla
TURGUTLU'da günümüze ulaşan ya da ulaşmayan bazı yapılarla ilgili olarak Turgutlu Kent Müzesi uzmanları Mehmet Gökyayla, Hasancan Eralaca ve Mustafa Altınbaş'ın bilgilerini istedik. Yazı dizisinde işlenecek ilk yapı, günümüzde Hükümet Konağı'nın olduğu yerde var olan Aya Apostol Kilisesi oluyor. Aya Apostol Kilisesi'nin kuruluşu ile ilgili bilgileri Hasancan Eralaca aktarmıştı. Kilisenin sonraki dönemleri ve sonu ile ilgili bilgi Mehmet Gökyayla'nın yazısında, yapının sanat tarihi boyutu ise Mustafa Altınbaş'ın yazısında yer alacak.
Mehmet Gökyayla'nın bize aktardıkları şu şekilde:
"Bir şehirdeki yapıların tarihi, bize o şehrin de tarihini anlatmaktadır. Bir yapı ister ev ya da dükkân gibi sivil mimarî örneği olsun isterse cami ya da okul gibi kamusal işlev taşısın, nitelikleri ve geçmişiyle bize anlattıkları çok önemlidir. Bu açıdan bakıldığında Turgutlu, maalesef çok şanssız bir şehir olarak duruyor önümüzde. Önce 1922’deki Yunan yangını, sonrasında da nüfusun akıl almayacak bir süratle artması ve bu artış öngörülemediği için yapılamayan planlamadan dolayı yerleşim yerinin pek de genişleyemeden, olduğu alanda büyüme mecburiyeti yani eski binaların yıkılarak yerlerine çok katlı yapıların inşa edilmesiyle burada belirli bir yaşın üzerinde olan bina, kalmamış gibidir. Günümüze ulaşamayan bu yapıların arasında bir de gayet büyük ve görkemli bir kilise bulunmaktadır.
18. yüzyılın sonlarından itibaren Turgutlu’da Rumların nüfusu artmaya başlamıştı. Bunun temel nedeni, bölgenin âyânı olan Karaosmanoğlu ailesinin güttüğü politikaydı. Karaosmanoğulları, hâkimiyet alanlarındaki boş kalan arazilerin de ekilip dikilerek bölgede tarımsal üretimin artması amacıyla bahsedilen tarihlerden itibaren Mora Yarımadası ve Ege Adalarından çok sayıda Rum’u Turgutlu’ya ve çevredeki diğer yerleşim yerlerine getirdiler.[2] Artan nüfusun en önemli ihtiyaçlarından birisi de ibadethane olmuştu elbette. Turgutlu’daki Rumlar, ilk önce küçük bir şapel ya da kilise inşa etmişler; bölgenin getirdiği ekonomik imkânlarla tarım işçiliğinden yavaş yavaş tüccar sınıfa geçmeye ve artık tamamen yerlileşmeye başladıkları dönemde de öncekinden çok daha büyük olan Aya Apostol Kilisesi’nin inşasına girişmişlerdir. Yapımı onlarca yıla yayılan ve bu tarafıyla Barselona’daki La Sagrada Familia’yı (daha çok bilinen adıyla ‘Bitmeyen Kilise’) hatırlatan bu ibadethane, Kurtuluş Savaşı’nın son günlerinde yaşanan, detaylarını anlatacağımız olaylar sonucunda kullanılamaz duruma gelecektir.
Turgutlu, Yunan birlikleri tarafından İzmir’in 15 Mayıs 1919’daki işgalinden tam iki hafta sonra, 29 Mayıs 1919’da işgal edilmiştir. İşgalin ardından yaşananlar, kelimelerle anlatılacak gibi değildir.[3] Burada yaşayan Rumlardan da işgal sürecinde Yunan ordusuna gönüllü veya zorunlu olarak yardım edenler ve katılanlar olduğu bilinmektedir. Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından Yunan ordusunun işgal bölgesinde yaşayan sağlığı ve yaşı elverişli tüm Rum ve Ermeni erkeklerini zorunlu olarak askere alması, bölgedeki ayrışmayı nihaî hale getiren son adım olmuştur. İşgal altındaki yerleşim yerlerinde Rum ve Ermenilerle Müslüman Türkler arasındaki zaten gergin olan ipler tamamen kopmuş; karşılıklı nefret en üst seviyeye ulaşmışken 26 Ağustos 1922’de Türk ordusunun Büyük Taarruz’u başlamış ve 30 Ağustos’ta da Türk zaferi kesinleşmiştir. O tarihten itibaren Yunan ordusu, büyük ölçüde başıbozuk bir halde kaçmakta; buralarda ikamet eden, artık bölgenin yerlisi denebilecek Rum ve Ermeniler de mecburen ordunun peşinden gitmektedirler. Çok açık bir şekilde, elimizde belgeye dayalı veri olmasa da anladığımız kadarıyla 7 Eylül 1922’ye yani Turgutlu’nun işgalden kurtuluş gününe gelindiğinde burada kalan sivil Rum sayısı, iki elin parmaklarını geçmeyecek miktardadır. Onlar da kurtuluştan hemen önceki günlerde Yunan birliklerinin çıkardığı yangına yardım etmek, gasp ve yağmayı yönlendirmek için Turgutlu’dan henüz ayrılmayan fanatiklerdir.[4]
7 Eylül 1922 günü Türk askerleri Turgutlu’ya girmiş ve şehri işgalden kurtarmışlardır. Kurtuluşu takiben Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa da ordunun neredeyse tüm üst rütbeli komutanlarıyla birlikte buraya gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Turgutlu’ya bu ilk gelişinde geçirdiği kısıtlı zaman içerisinde yaşanan bir olay, doğrudan doğruya hakkında bilgi verdiğimiz kiliseyle ilgilidir. Gazi Paşa’nın karargâh çadırı, günümüzün Karpuzkaldıran Parkı’nın olduğu alandadır. Buradan görünen bir kilisenin kubbesinde Türk bayrağı asılıdır. Birden kubbe alevler içerisinde kalır ve alevler bayrağa doğur gelmektedir. “Kurşun tabakalarını birbirine kavuşturan lehimler, sabah güneşinin ışıkları içinde billûr tanelerinden dizim dizim pırıltılar halinde çözülüyordu… Ve uzun gümüş çizgiler künbedin yukarısından aşağıya doğru durmadan sızıyor, eriyordu!.. Herkes seyre dalmışken birden el çırpmaları duyuldu: ‘Hey aslan, yaşa! Büyük uğur, büyük uğur!’ diye haykırışlar işitildi… Seyredenler bir keramet karşısında gibi coşmuşlardı… Zira yanacak diye üzüldükleri bayrak, kendini kubbenin üstündeki puta dikilmiş direğe bağlı tutan ip yanınca birden havalanmış, uçmuş, kendini o harlı baskıdan dışarı atmış; yoldaki bir büyük çınarın üstüne sağ salim konmuştu.”[5]
Aynı olay, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın anlatımıyla şu şekilde gerçekleşmiştir:
“Kasaba’ya geldik. Yanımda Fevzi Paşa hazretleri, bizim İsmet (İnönü), Nuri (Conker), Ruşen Eşref (Ünaydin), Salih (Bozok) ve daha bazıları var. Baktık, Kasaba’nın kenarında bir kilise, kubbesine de Türk bayrağı çekilmiş. “Bizden korunmak için mi, bize yaranmak için mi?” diye düşünürken, birden bir bomba patladı, kilisenin bir duvarı çöktü ve çökmesiyle birlikte de koca bina yanmaya başladı. Saatli bir bomba koydukları anlaşılıyor. Belki de Türk bayrağı çekerek merak uyandırmayı ve buraya giren olursa, kiliseyle birlikte havaya uçurmayı düşünmüşler. Hemen bütün Kasaba halkı ile birlikte biz de yangını seyrediyoruz. Ateşte kubbe kurşunlarının bükülüp eridiğini görmekteyiz. Fakat herkesin gözü bayrakta. Kimse bayrağın gözümüzün önünde yanmasına razı değil. Fakat kurtarmanın da imkânı yok. Alevler yükseldi, yükseldi, kubbenin ucuna geldi.
Hepimiz bayrak ha tutuştu, ha tutuşacak diye hüzünle beklerken, birden akıl almaz bir olay oldu. Alevler bayrağı tutan ipi yakınca, sıyrılan bayrak, esen rüzgârla birlikte şişip, havada uçmaya başladı. Bütün göğüslerden bir sevinç sesinin boşaldığını duydum. Bayrak uçtu, uçtu, bir çınar ağacının dalları arasına takılıp kaldı.
Ben öyle fala, keramete falan inanmam. Fakat ne yalan söyleyeyim, bayrağın bir ucundan bile yanmadan koca çınar ağacına düşmesini zaferi kazandığımıza yordum. Ertesi günü de İzmir’deydik.”[6]
Bahsedilen olayın hangi kilisede yaşandığı ya da bu kilisenin yeri, zaman zaman kafa karıştırıcı sorular doğurmuştur. Olayın gerçekleştiği kilisenin Karpuzkaldıran Parkı civarında olduğu düşünülmüştür. Ancak anlatılan hadisenin 1922 yılında gerçekleştiği, o günlerde bugün Orta Park dediğimiz alanın yukarısında Atatürk Bulvarı tarafından bakıldığında neredeyse hiç ev olmadığı dikkate alınırsa Karpuzkaldıran Parkı’ndan günümüz Hükümet Konağı’nın bulunduğu yerdeki heybetli bir binanın ve o binadaki yangının rahatlıkla görüneceği anlaşılacaktır.
Kurtulan bayrak adıyla anılan bu olayın ardından kilisenin çok ciddi ölçüde zarar gördüğü, yeniden kullanılabilmesi için büyük masraf gerekeceği, hatta belki de yeniden kullanılamayacak duruma geldiği muhakkaktır. Bunun dışında görüştüğümüz belirli bir yaşın üzerindeki bazı kişiler, kilisenin bu olayın ardından da çeşitli şekillerde tahrip edildiğini belirtmişlerdir. Bahsedilen tahribat, yapı malzemesi olarak kullanılan mermer ve taş blokların birbirine tutturulması için kullanılan kurşun ve benzeri madenlerin sökülüp götürülmesi şeklinde olmuştur. Savaşın sıcaklığında, önlerinde bazı Turgutlulu Rumların rehberlik ettiği Yunan askerlerinin burada yanmayan ev ve dükkân kalmaması için gayret ettiği, 10’dan fazla mescit ve caminin de bu yangında yok olduğu düşünülürse dönemin Turgutlulularının Rumlara ve bir açıdan onları temsil eden bu kiliseye duydukları nefret, rahatlıkla kabul edilebilir. Kurtuluştan hemen sonra gelen Turgutlu’nun yeniden imar edildiği yıllarda, sefalet içindeki halkın kendi evlerini inşa ederken kullanmak üzere kilise ve eklentilerinin bazı yapı elemanlarını söküp götürmeleri, bu binaya bir zarar daha vermiştir.[7] İbadethane artık büyük ölçüde dönüşü olmayan yola girmiş gibidir.
Kurtuluştan sonraki yıllarda Turgutlu’da hemen tüm kamu hizmetleri kira ile tutulan binalarda yürütülmektedir. Günümüzde Kent Müzesi olan konak da devlet eliyle kiralanmıştır ve burası hükümet konağı olarak kullanılmaktadır. Ancak bu bina, söz konusu işlev için yeterli değildir ve kaymakamlık ile bağlı kurumların tek bir binada toplanması arzu edilmektedir. Bu amaçla önce yeni bir hükümet konağı inşası arzu edilmiş; ancak inşaat için gereken ödenek bir türlü temin edilememiştir. Para bulunamayınca da hedef küçültülmüştür. 6 Eylül 1928 tarihli Anadolu gazetesinde Kasaba’daki yanık Rum Kilisesi’nin 10.000 lira kadar bir masrafla tadil edilerek hükümet konağı olarak kullanılabileceğinin İçişleri Bakanlığı’na yazılarak bildirildiği ifade edilmektedir.[8] O günlerin imkânsızlıkları içerisinde bu tadilata da para bulunamamış olmalıdır. Zaman zaman Turgutlu’da yeni bir hükümet konağının inşa edilmesine dair haberler basına yansımıştır ancak somut adımların atılabilmesi için 1939 yılını beklemek gerekecektir. O yıla kadar kilise, Turgutlu’nun bir kenarında metruk olarak kalmış; modern anlamda 1935’te kurulduğunu söyleyebileceğimiz Turgutlu İtfaiyesi’nin tatbikat alanı olarak kullanılması haricinde[9] bildiğimiz kadarıyla binaya herhangi bir işlev yüklenmemiştir. 1930’lu yıllara ait bir fotoğrafta yapının yıkılma tehlikesi taşıması ya da daha fazla zarar görmesinin engellenmesi amacıyla kilisenin zemin katındaki kapı ve pencerelerinin de metal kapaklarla kapatılmış olduğu görülmektedir.
17 Mayıs 1937’de bir anlamda devletin resmî sesi denebilecek Ulus gazetesinde yayınlanan bir haber, Turgutlu için müjde mahiyetindedir. Habere göre, “Kurtuluş harbında Turgudlu hükümet konağı yanmış olduğundan resmî daireler dağınık yerlerde bulunuyordu. Parti dilekleri arasında bulunan Turgudlu hükümet konağının inşası finans bakanlığınca da uygun görülmüş, derhal keşfinin yapılması istenmiştir.”[10] Bu haberin ardından uygulamaya geçilebilmesi için yine biraz zaman gerekecektir.
Hükümet konağının inşa edileceği yer, Aya Apostol Kilisesi’nin bulunduğu alandır. Yine Ulus gazetesinde yayınlanan 23 Mart 1939 tarihli haberden kilisenin artık yıkıldığını öğrenmekteyiz: “Kasabamızda hükümet konağı ve orta mektep yapılacaktır. Eskiden kalma yanık Rum Kilisesi bu iş için dinamitlerle yıktırılmıştır. Kilisenin arsasında hükümet konağı yapılacak, enkazından da orta mektep inşasında istifade edilecektir.”[11] Aya Apostol Kilisesi’nin yerine inşa edilen yeni hükümet konağı, dönemin şartlarına göre kısa sürede tamamlanmış ve bina 1940 yılının ortalarında hizmete açılmıştır. Bunu da maalesef bir resmî belgeden değil de gazete haberinden öğrenmekteyiz: “40 küsur bin liraya mal olan hükümet binası inşaatı tamamlanmış, muhtelif yerlerde kira ile oturmakta olan hükümet daireleri bir çatı altında toplanmıştır.”[12]
Anılan tarihle aşağı yukarı aynı günlerde inşasına başlanan ortaokul (bugünkü Turgutlu Lisesi) binasında ise haberde ‘kilisenin enkazı’ denilen yapı malzemelerinin kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz. Bu konuda eklememiz gereken bir anekdot daha bulunuyor: Babam Mehmet Tüzel Gökyayla, bu konu açıldığı zaman hükümet konağının eski kilisenin malzemeleri kullanılarak eski yapının temelleri üzerinde inşa edildiğini anlatırdı.[13] Toparlamak gerekirse 1939’un mart ayında, hatta belki bir süre önce Aya Apostol Kilisesi’nin sonu gelmiştir. Yapının Sardes’ten getirildiği ifade edilen mermer ve taş bloklarının[14] en azından bir kısmının bugünün Turgutlu Lisesi ve hükümet konağında halen işlevlerini yerine getirdikleri anlaşılmaktadır.
Aya Apostol Kilisesi’nden bahsederken değinmemiz gereken diğer husus da Rum Okulu’dur. Kilise’nin inşası devam ederken yaşanan ve o günün Turgutlu’sunun büyük kısmının zarar gördüğü yangında Rum Okulu’nun da yandığı ve Turgutlu Rumlarının kilise inşasından ise, okulun yeniden yapılmasına öncelik verdikleri anlaşılmaktadır. İlerleyen yıllarda eğitime başlanan bu okul binası, Turgutlu’da yangın ve kurtuluştan sonraki günlere en az zararla ulaşan yapılardan birisi olmuştur. Bu bina, 1920’lerin sonlarına gelinene dek çeşitli devlet dairelerine ev sahipliği yapacak ve o yıllardan itibaren muhtemelen 1938-39 yıllarına kadar Hilal İlkokulu’nu bünyesinde barındıracaktır. Hatta Hilal İlkokulu ile ondan birkaç yıl önce açılan Cumhuriyet İlkokulu’nun yanlarından geçen yol, bu okullardan dolayı Mektep Sokağı adını almıştır. Hilal İlkokulu, 1940’lara doğru, bir başka eski gayrimüslim eğitim kurumu olan Ermeni Okulu’nun binasına taşınacaktır. Bu tarihten sonra da eski Rum Okulu, Akşam Kız Sanat Okulu ve sonrasında Kız Meslek Lisesi gibi başka eğitim kurumlarına hizmet edecektir. Anılan bina, 40 yıldan daha uzun bir süredir de Halk Eğitimi Merkezi tarafından kullanılmaktadır. 1920’lerden günümüze kadar bina işlevinin yanında fizikî açıdan iki önemli sayılabilecek değişiklik geçirmiştir. Cephesi sıvasız, tamamen taş olan bina sıvanmıştır ve binanın güney cephesindeki ikinci kapı kapatılarak bir pencereye dönüştürülmüştür.
Yunan işgali dönemi ve işgalin son günlerinde yaşanan yangının verdiği zarar, sadece ekonomik ve fiziksel değildir. Yunan toplumu açısından ‘akıl tutulması’ olarak nitelenebilecek bu üç buçuk yıllık süreç, bu bölgede yüzlerce yıldır beraber yaşamakta olan Müslüman ve Yahudiler ile Rum ve Ermenilerin arasına bir daha asla telafi edilemeyecek bir düşmanlık sokmuştur. Yunan askerlerinin kaçışları esnasında Turgutlu’da çıkardıkları yangın, Türkler ve Yahudilere ait olanların yanında kendi ırkdaşları olan buralı Rumların da evlerini, dükkânlarını yok etmiştir. Aya Apostol Kilisesi’nin yıkılışına sebep olan en ciddi zarar da yine o günlerde Yunanlılar tarafından verilmiştir. Kurtuluştan sonra belki de ciddi tadilatlarla bile olsa ayakta kalabilecek bu kilise gibi kimi yapıların, o günlerde yaşananların ardından, keskinleşen düşmanlığın da etkisiyle, yaşayabilmeleri artık mümkün olmamış; somut kültürel miras olarak günümüze kalabilecek bu gibi maddî hatıralar, yok olup gitmiştir. Aya Apostol Kilisesi’nin yıkılmasından önce aldığı asıl büyük zararın Gazi Mustafa Kemal Paşa Turgutlu’da iken burada patlayan bomba ya da bombalardan kaynaklandığı ve bu olayın belki de doğrudan doğruya Gazi Paşa’ya yönelik bir suikast girişimi olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.
Devam edecek…
Mehmet Gökyayla
TURGUTLU'da günümüze ulaşan ya da ulaşmayan bazı yapılarla ilgili olarak Turgutlu Kent Müzesi uzmanları Mehmet Gökyayla, Hasancan Eralaca ve Mustafa Altınbaş'ın bilgilerini istedik. Yazı dizisinde işlenecek ilk yapı, günümüzde Hükümet Konağı'nın olduğu yerde var olan Aya Apostol Kilisesi oluyor. Aya Apostol Kilisesi'nin kuruluşu ile ilgili bilgileri Hasancan Eralaca aktarmıştı. Kilisenin sonraki dönemleri ve sonu ile ilgili bilgi Mehmet Gökyayla'nın yazısında, yapının sanat tarihi boyutu ise Mustafa Altınbaş'ın yazısında yer alacak.
Mehmet Gökyayla'nın bize aktardıkları şu şekilde:
"Bir şehirdeki yapıların tarihi, bize o şehrin de tarihini anlatmaktadır. Bir yapı ister ev ya da dükkân gibi sivil mimarî örneği olsun isterse cami ya da okul gibi kamusal işlev taşısın, nitelikleri ve geçmişiyle bize anlattıkları çok önemlidir. Bu açıdan bakıldığında Turgutlu, maalesef çok şanssız bir şehir olarak duruyor önümüzde. Önce 1922’deki Yunan yangını, sonrasında da nüfusun akıl almayacak bir süratle artması ve bu artış öngörülemediği için yapılamayan planlamadan dolayı yerleşim yerinin pek de genişleyemeden, olduğu alanda büyüme mecburiyeti yani eski binaların yıkılarak yerlerine çok katlı yapıların inşa edilmesiyle burada belirli bir yaşın üzerinde olan bina, kalmamış gibidir. Günümüze ulaşamayan bu yapıların arasında bir de gayet büyük ve görkemli bir kilise bulunmaktadır.
18. yüzyılın sonlarından itibaren Turgutlu’da Rumların nüfusu artmaya başlamıştı. Bunun temel nedeni, bölgenin âyânı olan Karaosmanoğlu ailesinin güttüğü politikaydı. Karaosmanoğulları, hâkimiyet alanlarındaki boş kalan arazilerin de ekilip dikilerek bölgede tarımsal üretimin artması amacıyla bahsedilen tarihlerden itibaren Mora Yarımadası ve Ege Adalarından çok sayıda Rum’u Turgutlu’ya ve çevredeki diğer yerleşim yerlerine getirdiler.[2] Artan nüfusun en önemli ihtiyaçlarından birisi de ibadethane olmuştu elbette. Turgutlu’daki Rumlar, ilk önce küçük bir şapel ya da kilise inşa etmişler; bölgenin getirdiği ekonomik imkânlarla tarım işçiliğinden yavaş yavaş tüccar sınıfa geçmeye ve artık tamamen yerlileşmeye başladıkları dönemde de öncekinden çok daha büyük olan Aya Apostol Kilisesi’nin inşasına girişmişlerdir. Yapımı onlarca yıla yayılan ve bu tarafıyla Barselona’daki La Sagrada Familia’yı (daha çok bilinen adıyla ‘Bitmeyen Kilise’) hatırlatan bu ibadethane, Kurtuluş Savaşı’nın son günlerinde yaşanan, detaylarını anlatacağımız olaylar sonucunda kullanılamaz duruma gelecektir.
Turgutlu, Yunan birlikleri tarafından İzmir’in 15 Mayıs 1919’daki işgalinden tam iki hafta sonra, 29 Mayıs 1919’da işgal edilmiştir. İşgalin ardından yaşananlar, kelimelerle anlatılacak gibi değildir.[3] Burada yaşayan Rumlardan da işgal sürecinde Yunan ordusuna gönüllü veya zorunlu olarak yardım edenler ve katılanlar olduğu bilinmektedir. Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından Yunan ordusunun işgal bölgesinde yaşayan sağlığı ve yaşı elverişli tüm Rum ve Ermeni erkeklerini zorunlu olarak askere alması, bölgedeki ayrışmayı nihaî hale getiren son adım olmuştur. İşgal altındaki yerleşim yerlerinde Rum ve Ermenilerle Müslüman Türkler arasındaki zaten gergin olan ipler tamamen kopmuş; karşılıklı nefret en üst seviyeye ulaşmışken 26 Ağustos 1922’de Türk ordusunun Büyük Taarruz’u başlamış ve 30 Ağustos’ta da Türk zaferi kesinleşmiştir. O tarihten itibaren Yunan ordusu, büyük ölçüde başıbozuk bir halde kaçmakta; buralarda ikamet eden, artık bölgenin yerlisi denebilecek Rum ve Ermeniler de mecburen ordunun peşinden gitmektedirler. Çok açık bir şekilde, elimizde belgeye dayalı veri olmasa da anladığımız kadarıyla 7 Eylül 1922’ye yani Turgutlu’nun işgalden kurtuluş gününe gelindiğinde burada kalan sivil Rum sayısı, iki elin parmaklarını geçmeyecek miktardadır. Onlar da kurtuluştan hemen önceki günlerde Yunan birliklerinin çıkardığı yangına yardım etmek, gasp ve yağmayı yönlendirmek için Turgutlu’dan henüz ayrılmayan fanatiklerdir.[4]
7 Eylül 1922 günü Türk askerleri Turgutlu’ya girmiş ve şehri işgalden kurtarmışlardır. Kurtuluşu takiben Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa da ordunun neredeyse tüm üst rütbeli komutanlarıyla birlikte buraya gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Turgutlu’ya bu ilk gelişinde geçirdiği kısıtlı zaman içerisinde yaşanan bir olay, doğrudan doğruya hakkında bilgi verdiğimiz kiliseyle ilgilidir. Gazi Paşa’nın karargâh çadırı, günümüzün Karpuzkaldıran Parkı’nın olduğu alandadır. Buradan görünen bir kilisenin kubbesinde Türk bayrağı asılıdır. Birden kubbe alevler içerisinde kalır ve alevler bayrağa doğur gelmektedir. “Kurşun tabakalarını birbirine kavuşturan lehimler, sabah güneşinin ışıkları içinde billûr tanelerinden dizim dizim pırıltılar halinde çözülüyordu… Ve uzun gümüş çizgiler künbedin yukarısından aşağıya doğru durmadan sızıyor, eriyordu!.. Herkes seyre dalmışken birden el çırpmaları duyuldu: ‘Hey aslan, yaşa! Büyük uğur, büyük uğur!’ diye haykırışlar işitildi… Seyredenler bir keramet karşısında gibi coşmuşlardı… Zira yanacak diye üzüldükleri bayrak, kendini kubbenin üstündeki puta dikilmiş direğe bağlı tutan ip yanınca birden havalanmış, uçmuş, kendini o harlı baskıdan dışarı atmış; yoldaki bir büyük çınarın üstüne sağ salim konmuştu.”[5]
Aynı olay, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın anlatımıyla şu şekilde gerçekleşmiştir:
“Kasaba’ya geldik. Yanımda Fevzi Paşa hazretleri, bizim İsmet (İnönü), Nuri (Conker), Ruşen Eşref (Ünaydin), Salih (Bozok) ve daha bazıları var. Baktık, Kasaba’nın kenarında bir kilise, kubbesine de Türk bayrağı çekilmiş. “Bizden korunmak için mi, bize yaranmak için mi?” diye düşünürken, birden bir bomba patladı, kilisenin bir duvarı çöktü ve çökmesiyle birlikte de koca bina yanmaya başladı. Saatli bir bomba koydukları anlaşılıyor. Belki de Türk bayrağı çekerek merak uyandırmayı ve buraya giren olursa, kiliseyle birlikte havaya uçurmayı düşünmüşler. Hemen bütün Kasaba halkı ile birlikte biz de yangını seyrediyoruz. Ateşte kubbe kurşunlarının bükülüp eridiğini görmekteyiz. Fakat herkesin gözü bayrakta. Kimse bayrağın gözümüzün önünde yanmasına razı değil. Fakat kurtarmanın da imkânı yok. Alevler yükseldi, yükseldi, kubbenin ucuna geldi.
Hepimiz bayrak ha tutuştu, ha tutuşacak diye hüzünle beklerken, birden akıl almaz bir olay oldu. Alevler bayrağı tutan ipi yakınca, sıyrılan bayrak, esen rüzgârla birlikte şişip, havada uçmaya başladı. Bütün göğüslerden bir sevinç sesinin boşaldığını duydum. Bayrak uçtu, uçtu, bir çınar ağacının dalları arasına takılıp kaldı.
Ben öyle fala, keramete falan inanmam. Fakat ne yalan söyleyeyim, bayrağın bir ucundan bile yanmadan koca çınar ağacına düşmesini zaferi kazandığımıza yordum. Ertesi günü de İzmir’deydik.”[6]
Bahsedilen olayın hangi kilisede yaşandığı ya da bu kilisenin yeri, zaman zaman kafa karıştırıcı sorular doğurmuştur. Olayın gerçekleştiği kilisenin Karpuzkaldıran Parkı civarında olduğu düşünülmüştür. Ancak anlatılan hadisenin 1922 yılında gerçekleştiği, o günlerde bugün Orta Park dediğimiz alanın yukarısında Atatürk Bulvarı tarafından bakıldığında neredeyse hiç ev olmadığı dikkate alınırsa Karpuzkaldıran Parkı’ndan günümüz Hükümet Konağı’nın bulunduğu yerdeki heybetli bir binanın ve o binadaki yangının rahatlıkla görüneceği anlaşılacaktır.
Kurtulan bayrak adıyla anılan bu olayın ardından kilisenin çok ciddi ölçüde zarar gördüğü, yeniden kullanılabilmesi için büyük masraf gerekeceği, hatta belki de yeniden kullanılamayacak duruma geldiği muhakkaktır. Bunun dışında görüştüğümüz belirli bir yaşın üzerindeki bazı kişiler, kilisenin bu olayın ardından da çeşitli şekillerde tahrip edildiğini belirtmişlerdir. Bahsedilen tahribat, yapı malzemesi olarak kullanılan mermer ve taş blokların birbirine tutturulması için kullanılan kurşun ve benzeri madenlerin sökülüp götürülmesi şeklinde olmuştur. Savaşın sıcaklığında, önlerinde bazı Turgutlulu Rumların rehberlik ettiği Yunan askerlerinin burada yanmayan ev ve dükkân kalmaması için gayret ettiği, 10’dan fazla mescit ve caminin de bu yangında yok olduğu düşünülürse dönemin Turgutlulularının Rumlara ve bir açıdan onları temsil eden bu kiliseye duydukları nefret, rahatlıkla kabul edilebilir. Kurtuluştan hemen sonra gelen Turgutlu’nun yeniden imar edildiği yıllarda, sefalet içindeki halkın kendi evlerini inşa ederken kullanmak üzere kilise ve eklentilerinin bazı yapı elemanlarını söküp götürmeleri, bu binaya bir zarar daha vermiştir.[7] İbadethane artık büyük ölçüde dönüşü olmayan yola girmiş gibidir.
Kurtuluştan sonraki yıllarda Turgutlu’da hemen tüm kamu hizmetleri kira ile tutulan binalarda yürütülmektedir. Günümüzde Kent Müzesi olan konak da devlet eliyle kiralanmıştır ve burası hükümet konağı olarak kullanılmaktadır. Ancak bu bina, söz konusu işlev için yeterli değildir ve kaymakamlık ile bağlı kurumların tek bir binada toplanması arzu edilmektedir. Bu amaçla önce yeni bir hükümet konağı inşası arzu edilmiş; ancak inşaat için gereken ödenek bir türlü temin edilememiştir. Para bulunamayınca da hedef küçültülmüştür. 6 Eylül 1928 tarihli Anadolu gazetesinde Kasaba’daki yanık Rum Kilisesi’nin 10.000 lira kadar bir masrafla tadil edilerek hükümet konağı olarak kullanılabileceğinin İçişleri Bakanlığı’na yazılarak bildirildiği ifade edilmektedir.[8] O günlerin imkânsızlıkları içerisinde bu tadilata da para bulunamamış olmalıdır. Zaman zaman Turgutlu’da yeni bir hükümet konağının inşa edilmesine dair haberler basına yansımıştır ancak somut adımların atılabilmesi için 1939 yılını beklemek gerekecektir. O yıla kadar kilise, Turgutlu’nun bir kenarında metruk olarak kalmış; modern anlamda 1935’te kurulduğunu söyleyebileceğimiz Turgutlu İtfaiyesi’nin tatbikat alanı olarak kullanılması haricinde[9] bildiğimiz kadarıyla binaya herhangi bir işlev yüklenmemiştir. 1930’lu yıllara ait bir fotoğrafta yapının yıkılma tehlikesi taşıması ya da daha fazla zarar görmesinin engellenmesi amacıyla kilisenin zemin katındaki kapı ve pencerelerinin de metal kapaklarla kapatılmış olduğu görülmektedir.
17 Mayıs 1937’de bir anlamda devletin resmî sesi denebilecek Ulus gazetesinde yayınlanan bir haber, Turgutlu için müjde mahiyetindedir. Habere göre, “Kurtuluş harbında Turgudlu hükümet konağı yanmış olduğundan resmî daireler dağınık yerlerde bulunuyordu. Parti dilekleri arasında bulunan Turgudlu hükümet konağının inşası finans bakanlığınca da uygun görülmüş, derhal keşfinin yapılması istenmiştir.”[10] Bu haberin ardından uygulamaya geçilebilmesi için yine biraz zaman gerekecektir.
Hükümet konağının inşa edileceği yer, Aya Apostol Kilisesi’nin bulunduğu alandır. Yine Ulus gazetesinde yayınlanan 23 Mart 1939 tarihli haberden kilisenin artık yıkıldığını öğrenmekteyiz: “Kasabamızda hükümet konağı ve orta mektep yapılacaktır. Eskiden kalma yanık Rum Kilisesi bu iş için dinamitlerle yıktırılmıştır. Kilisenin arsasında hükümet konağı yapılacak, enkazından da orta mektep inşasında istifade edilecektir.”[11] Aya Apostol Kilisesi’nin yerine inşa edilen yeni hükümet konağı, dönemin şartlarına göre kısa sürede tamamlanmış ve bina 1940 yılının ortalarında hizmete açılmıştır. Bunu da maalesef bir resmî belgeden değil de gazete haberinden öğrenmekteyiz: “40 küsur bin liraya mal olan hükümet binası inşaatı tamamlanmış, muhtelif yerlerde kira ile oturmakta olan hükümet daireleri bir çatı altında toplanmıştır.”[12]
Anılan tarihle aşağı yukarı aynı günlerde inşasına başlanan ortaokul (bugünkü Turgutlu Lisesi) binasında ise haberde ‘kilisenin enkazı’ denilen yapı malzemelerinin kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz. Bu konuda eklememiz gereken bir anekdot daha bulunuyor: Babam Mehmet Tüzel Gökyayla, bu konu açıldığı zaman hükümet konağının eski kilisenin malzemeleri kullanılarak eski yapının temelleri üzerinde inşa edildiğini anlatırdı.[13] Toparlamak gerekirse 1939’un mart ayında, hatta belki bir süre önce Aya Apostol Kilisesi’nin sonu gelmiştir. Yapının Sardes’ten getirildiği ifade edilen mermer ve taş bloklarının[14] en azından bir kısmının bugünün Turgutlu Lisesi ve hükümet konağında halen işlevlerini yerine getirdikleri anlaşılmaktadır.
Aya Apostol Kilisesi’nden bahsederken değinmemiz gereken diğer husus da Rum Okulu’dur. Kilise’nin inşası devam ederken yaşanan ve o günün Turgutlu’sunun büyük kısmının zarar gördüğü yangında Rum Okulu’nun da yandığı ve Turgutlu Rumlarının kilise inşasından ise, okulun yeniden yapılmasına öncelik verdikleri anlaşılmaktadır. İlerleyen yıllarda eğitime başlanan bu okul binası, Turgutlu’da yangın ve kurtuluştan sonraki günlere en az zararla ulaşan yapılardan birisi olmuştur. Bu bina, 1920’lerin sonlarına gelinene dek çeşitli devlet dairelerine ev sahipliği yapacak ve o yıllardan itibaren muhtemelen 1938-39 yıllarına kadar Hilal İlkokulu’nu bünyesinde barındıracaktır. Hatta Hilal İlkokulu ile ondan birkaç yıl önce açılan Cumhuriyet İlkokulu’nun yanlarından geçen yol, bu okullardan dolayı Mektep Sokağı adını almıştır. Hilal İlkokulu, 1940’lara doğru, bir başka eski gayrimüslim eğitim kurumu olan Ermeni Okulu’nun binasına taşınacaktır. Bu tarihten sonra da eski Rum Okulu, Akşam Kız Sanat Okulu ve sonrasında Kız Meslek Lisesi gibi başka eğitim kurumlarına hizmet edecektir. Anılan bina, 40 yıldan daha uzun bir süredir de Halk Eğitimi Merkezi tarafından kullanılmaktadır. 1920’lerden günümüze kadar bina işlevinin yanında fizikî açıdan iki önemli sayılabilecek değişiklik geçirmiştir. Cephesi sıvasız, tamamen taş olan bina sıvanmıştır ve binanın güney cephesindeki ikinci kapı kapatılarak bir pencereye dönüştürülmüştür.
Yunan işgali dönemi ve işgalin son günlerinde yaşanan yangının verdiği zarar, sadece ekonomik ve fiziksel değildir. Yunan toplumu açısından ‘akıl tutulması’ olarak nitelenebilecek bu üç buçuk yıllık süreç, bu bölgede yüzlerce yıldır beraber yaşamakta olan Müslüman ve Yahudiler ile Rum ve Ermenilerin arasına bir daha asla telafi edilemeyecek bir düşmanlık sokmuştur. Yunan askerlerinin kaçışları esnasında Turgutlu’da çıkardıkları yangın, Türkler ve Yahudilere ait olanların yanında kendi ırkdaşları olan buralı Rumların da evlerini, dükkânlarını yok etmiştir. Aya Apostol Kilisesi’nin yıkılışına sebep olan en ciddi zarar da yine o günlerde Yunanlılar tarafından verilmiştir. Kurtuluştan sonra belki de ciddi tadilatlarla bile olsa ayakta kalabilecek bu kilise gibi kimi yapıların, o günlerde yaşananların ardından, keskinleşen düşmanlığın da etkisiyle, yaşayabilmeleri artık mümkün olmamış; somut kültürel miras olarak günümüze kalabilecek bu gibi maddî hatıralar, yok olup gitmiştir. Aya Apostol Kilisesi’nin yıkılmasından önce aldığı asıl büyük zararın Gazi Mustafa Kemal Paşa Turgutlu’da iken burada patlayan bomba ya da bombalardan kaynaklandığı ve bu olayın belki de doğrudan doğruya Gazi Paşa’ya yönelik bir suikast girişimi olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.
Devam edecek…
[1] Birkaç yıl öncesinde başka bir yazıda bu ibadethaneye değinmiştik. Tarihçilerin büyük bölümü, aktardıkları konular hakkındaki bilgiler çok kesin değilse yazdıklarında bu kısımları muğlâk bırakırlar. Birkaç yıl öncesinde yazdığım yazı ile okuduğunuz makale arasındaki bilgi farklılıkları, yeni ulaşılan bilgilerin eski bilgiyi nasıl güncellediğine örnek olarak da gösterilebilir. Bu anlamda önünüzdeki makale, bana önceki yazıda var olan bazı hatalarımı düzeltme imkânı da veriyor. Bahsi geçen makale için: https://www.tarihistan.org/mehmet-gokyayla-yazdi-mazileriyle-turgutlu-nun-tarih-yapilarina-ornekler/13308/
[2] Karaosmanoğulları ailesi ve bölgede yürüttükleri faaliyetleri hakkında detaylı bilgi için bakınız: Yuzo Nagata, Tarihte Âyânlar / Karaosmanoğulları Üzerinde Bir İnceleme, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1997.
[3] İşgalin ardından ağustos ayına kadar yaşananların bir kısmı, Yunan Kuva-i İşgaliyesi ve Yerli Rum Ahali Tarafından İkâ Edilen Ceraim ve Cinayâtın Tahkik Edilebilen Bazı Aksamı adlı resmî raporda aktarılmıştır. Raporun transkripsiyonu şu kitapta görülebilir: Mehmet Gökyayla-Rabia Akgüvenç-Hasancan Eralaca, Milli Mücadele Döneminde Turgutlu, Turgutlu 2021, s. 172-197.
[4] “Turgutlu yangını Jandarma Yüzbaşısı Kiliyaris, Jandarma Çavuşu Pandeli, Eczacı Kosti, Yoğurtçu Yanko, reji hamalı ve kantarcısı İstilyo, Kunduracı Yordan, Urganlı’dan Topuz, Papuççu Dimitro, Hekimoğlu Aristo ile Dimitro tarafından yönetildi.” (Kâmil Su, Manisa ve Yöresinde İşgal Acıları, Ankara 1986, s. 90.)
[5] Ruşen Eşref Ünaydın, Hatıralar III / Atatürk’ü Özleyiş, Ankara 2002, s. 118.
[6] İsmet Bozdağ’dan aktaran: Metin Sert, “Atatürk’ün Ağzından Turgutlu’daki Kurtulan Bayrak Olayı”, http://www.metinsert.com/?pnum=496&pt=Atat%C3%BCrk%27%C3%BCn+a%C4%9Fz%C4%B1ndan+Turgutlu%27daki+%22kurtulan+bayrak%22+olay%C4%B1 , Erişim: 20.01.2020.
[7] Merhum Dr. İsmail Erkan ile 22 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[8] Nejdet Bilgi, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Turgutlu (1923-1928): İmar, İnşa, İktisat ve Ziraat Durumu”; 20. Yüzyılda Turgutlu, Turgutlu 2019, s. 275; Salih Özbaran, Küllerinden Doğan “Kasaba” Turgutlu, İzmir 2013, s. 67.
[9] Mehmet Gökyayla, “Yangın Olur Biz Yangına Gideriz”, https://www.turgutluyanki.com/yangin-olur-biz-yangina-gideriz/48456/ , Erişim: 25.04.2022.
[10] “Turgudlu’da Yeni Hükümet Konağı”, Ulus gazetesi, 17 Mayıs 1937, s. 2. (Haber metninin imlası birebir korunarak alıntılanmıştır)
[11] “Turgutlu’da Hükümet Konağı ve Orta Mektep”, Ulus gazetesi, 23 Mart 1939, s. 6.
[12] “Turgutlu’da Yeni Hükümet Konağı ve Telefon”, Yeni Asır, 29 Haziran 1940, s. 2.
[13] 1942 doğumlu olan babam, bu bilgiyi büyüklerinin anlattıklarından dolayı biliyor olmalıdır ancak maalesef söylediklerini herhangi bir belgeyle kanıtlama imkânımız bulunmuyor.
[14] Hasancan Eralaca, “Turgutlu’da Aya Apostol Rum Kilisesi’nin İnşası”, https://www.turgutluyanki.com/turgutlu-da-aya-apostol-rum-kilisesi-nin-insasi/48930/ , Erişim: 26.04.2022