BASIN AÇIKLAMASI
8 MART EMEKÇİ KADINLARIN ULUSLARARASI BİRLİK
MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ
BASINA VE KAMUOYUNA
Tarih 8 Mart 1857’yi gösterdiğinde New York’ta 40 bin dokuma işçisi kadın, 12–14 saati bulan günlük çalışma süresinin 8 saate düşürülmesi ve daha iyi çalışma koşulları için greve gitti. Ancak egemenlerin buna tepkisi çok sert oldu. Polislerin işçilere saldırması sonucu, fabrikaya kilitlenen ve dışarı çıkamayan 129 kadın işçi yanarak hayatını kaybetti. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı. 1911 yılında 25 Mart'ta New York kentinde çıkan Triangel yangınında 140 kadın işçi yanarak öldü.
8 Mart’ın üzerinden 100 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, özellikle ülkemizde kadınlar olarak toplumsal konumumuzdan, çalışma yaşamındaki koşullarımıza kadar değişen pek bir şey olmadı.
Yine ev işlerini biz yapıyoruz,
yine çocuklara, hastalara, yaşlılara, özürlülere yalnızca biz bakıyoruz;
yine ev emeğimiz yok sayılıyor,
yine ucuz ve yedek işgücüyüz,
yine kadrosuz ve güvencesiz işlerde çalışıyoruz,
yine fabrikalarda yakılıyor, yine sellerde boğuluyoruz;
yine öldürülüyoruz hem de her gün artarak;
yine evde, sokakta, işyerinde tacize ve tecavüze uğruyoruz;
yine savaşlarda, çatışma dönemlerinde şiddetin en yoğununu biz yaşıyoruz;
yine anadilini kullanamadığı için eğitimde, sağlıkta en mağdur olan biziz,
yine kamusal alanlar bize kapalı,
yine karar alma mekanizmalarında yokuz,
yine, yine, yine.
Yine diye başlayan sorunlarımız azalacağına çoğalıyor sürekli, ama nereye kadar.
Yaşadığımız ülkede özellikle AKP hükümeti döneminde yasaların ve ulusal politikaların bütününde kadınları birey olarak gören bir yaklaşımın değil geleneksel aileyi kutsayan; kadın ve erkeklerin toplumsal rollerini pekiştiren bir yaklaşımın hakim kılınmaya çalışıldığını görmekteyiz. Meclisteki kadın milletvekili oranı %8,8, belediye başkanı oranı %0,9’ken; “güçlü” bir devletin ancak kalabalık, genç nüfus ile olacağı fikri taşıyan, herkese 3 çocuk doğurun diyen, kaymakamlara evlenin talimatı veren bir başbakanın; evlilik yaşının 17’den 14’e düşürülmesini teklif eden milletvekillerinin; kadın cinayetlerine “münferit” diyen Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanının; dekolte giyinen kadınların erkekleri tahrik ettiğini söyleyebilen profesörlerin; tecavüzcülere “testosteron tedavisi” uygulama önerisini getiren kadın milletvekillerinin bulunduğu, tüm bunlara karşı çıkan 25 Kasım’da kadına yönelik şiddete hayır dediği için Urfa’da saldırıya uğrayıp, gözaltına alınan, haklarında dava açılan kadınların olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Emekçi kadınlar olarak, kadının özgürleşmesinin, kadın cinayetlerinin durdurulmasının ancak ve ancak kadınların örgütlü gücünün bir eseri olacağını biliyoruz. Biz kadınlar öncelikle kendi kurumlarımızdan, ardından çalışma yaşamından başlamak üzere erkek egemen bakış açısının sirayet ettiği toplumsal yaşamın tamamını dönüştürmek için yola çıktık. Yolu bizimle kesişen herkesle birlikteyiz.
EMEĞİMİZ BİZİMDİR
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının “rakamlarına göre”:
Kadınların çalışma hayatındaki yeri %24’tür. Bu oran Ortadoğu ülkelerinin seviyesindedir.
3 Şubat Torba Yasa eylemiyle nasıl ki kadın istihdamına (istihdamsızlığına) yönelik maddeleri geri çektirdiysek ve Tekel işçisi kadınların direnişleri nasıl ki bizlere umut olduysa, bundan sonra da her yerde büyüterek sürdüreceğimiz, çoğalttığımız mücadeleyle emeğimize sahip çıkacak, kapitalizme ve erkek egemenliğine darbeler vurmaya devam edeceğiz.
ÖFKELİYİZ;
Yine sokakta kadınlar öldürülüyor; eski-yeni kocası, sevgilisi, babası, abisi fark etmiyor ama en yakınındaki erkek tarafından. Öncesinde kadınlar dilekçeler veriyor ama onu kimse dinlemiyor; tıpkı sokakta dövülürken kimsenin görmediği gibi.
Tıpkı Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanının “münferit” görüp, duymadığı gibi. Bakan kadına yönelik şiddete sıfır tolerans gösterildiğini söylüyor oysa ki gerçek bambaşka….
· Gerçek; Türkiye’de her gün 3 kadının öldürülmesi; dün Necla, bugün Ayşe, yarın Sevgi;
· Gerçek; 81 ilde 3.800 olması gereken sığınma evi sayısının 65’te kalması;
· Gerçek; kadınları eve hapseden, 3 çocuk doğurmalarını talep eden; kadın erkek eşitliğine inanmadığını kadınların gözlerinin içine baka baka söyleyen, ‘’muhalefet eden kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır’’ diyen bir Başbakanımızın olması;
· Gerçek; Kürt sorununun çözümünü Kürt kadınları ile evlenmede gören belediye başkanları;
· Gerçek; Ceza Kanununda tek bir “namus” sözcüğünün bile geçmemesi, yerine muğlak bir “töre” sözcüğünün kullanılması
· Gerçek; dilini kullanamayan kadınların devlet dairelerine girememesi, hastanelerde derdimizi birinci ağızdan anlatamaması,yazılanları okuyamaması, dış dünyayla bağ kurabilmek için ailenin dil bilen erkeklerine bağımlı kılınması ;
Ve saymakta zorlandığımız “nice” acı gerçeğimiz var! Tüm bu gerçeklerin toplamından oluşan tablo tek tek olaylardan daha vahim. 8 yıldır hükümranlığını sürdüren AKP ve adına ‘ileri demokrasi’ dedikleri bu hükümranlığı ayakta tutan iki temel kaynak: Erkek egemen zihniyet ve kapitalist sistem.
Biz emekçi kadınlar olarak, dünyayı değiştirecek örgütlü gücümüz olduğuna inanıyoruz! Bu nedenle, bu hükümranlığın yıkılması, toplumun tüm kesimlerinin, özellikle kadınların şiddetten arınmış, kadın erkek eşitliğinin yaşamın bütün alanlarında gerçekliğe kavuştuğu bir dünya ve bir Türkiye yaratmak için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Engin OK
Eğitim-Sen
Turgutlu Temsilcilik Başkanı
Hayri BÖKÜ
Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Başkanı
Yorumlar
Kalan Karakter: